3 Nisan 2015 Cuma

pis kokulu zihinler

Bodoslama konuya gireyim, çünkü aklımdan geçenleri aktarmak için bütün gününe ihtiyacım var. Anlayacağın, yerim dar. Evet, başlıyorum. (önce özetler – biraz gülelim)

Ey bu sanal denen ama alabildiğine gerçek yaşam pratiğini bize allayıp pullayıp yutturmak konusunda (sonunda) Kim Kardashian’ı bile geçen sen! Seni, avuçlarım yanasıya hem de, ve ama ayakta alkışlıyorum. Bunca hengamede, bu sürece rağmen, durumu iyi idare ettin.

Son on, bilemedin beş yıldır özellikle, yan çize çize ama aynı hat üzerinde jimnastikçinin kurdeleyi havada dalga dalga kıvırtması gibi, iyi kıvırttın. İş güç, varsa koca, hiç yoksa bir sevgili, ama iş sabit olacak. Sabah git akşam gel “ayem et wörk, boorink”, cumaları “kankişlerle” bir friiidey frayyydey takılmaları sorma gitsin, hepi aurlar, vat iz selfiiie dis is selfieeeler, milli maçı dev ekranda bizim Gürkaylarda izlemeceler, Pazar brançlarında Sezinlerle takılmacalar, kocamcım iyi para kazanıyor ki vay halimize (kııız siz fakir misiniz? Nurteen koş koş ekşın var beybi), bir tane de proje bebesi pırtlattın mı tutmasınlar seni!

Buzlar Kraliçesi mi geliyor Tazmanya Canavarı mı tema seçmeceler, İtalyan/Fransız modeli beybi şoovırından diş buğdayına, ilk doğumgününde hangi ünlü şenlendirecek evimiziden bişeycianneler genel kurul toplantısına kadar, kendi yağında kavrulmaktan utanılmadık bir hayat bırakılmayacak. Pıtırcığın (ya da tosuncuğun) ilk at binmesinden tutun da şehre gelen dünnnyaaaca ünlü sirke alınan biletin koltuk numarası konulu sidik yarıştırmacalar, ille kayak bilinecek, sörftü yamaç paraşütüydü en fakirinden bir dalış olayına dalınacak... Beni şu kadın gibi yaşatamadın ya Şükrü, bunun bedelini ödetcem sana yürü Akasya'ya gidiyoruz! ("bin tane ayakkabım var, en az 700 en fazla 1300 lira veririm." E.Gündeş Bu da bize kapak olsun)

Ama ille de... Bunu hayatın alışılagelmiş bir pratiği gibi sunup omuz üstünden ay şekerim hep taklit ediliyoruuuum bakışı atılacak ki iyice ezilelim. Bende var sizde yok naaberrr! Bize, gerçekten yaşamak nasıl bir şey unutturduğunuz için de teşekkür edelim. Yetmiyor ama di mi? Derin dehlizli bir çukur bu, in in bitmiyor di mi... Lan bizi eğlenceden, mutluluktan, paylaşmaktan, ufacık bir şeye sevinmekten, satın almaktan (ihtiyacın kadar bile olsa) soğuttunuz be?!?! Doğumgünü kutlamıyorum, belgesiz yaşlanıyorum sizin yüzünüzden. Dünyanın en afilli suratına sahibim, her yaptığım olay, selfie çekemiyorum!

Şimdi şöyle ki, çok kıl olduğum “hayatı projeci” kadın figürüne çemkirmek suretiyle, bu sabahlara karşı yazmayı adet edindiğim içdöküşlerimin kıymetli satırlarından çalmayacağım. Nasılsa, bulduğum her fırsatta üstünde tepine tepine, daha birkaç yüzyıl kadar idare ederim bunlarla. Öyle bereketliler ki, Hadron çarpıştırıcısı ya da Galapagos Adaları’nda 100 yıldan sonra ilk kez yavrulayan kaplumbağa konulu kompozisyonuma bile konu edebilirim. Ama benim asıl hınçlandıklarım başka. Aslolan, bu hıncın geldiği yeri deşip size haftalık dozajı iletmek. Bunu yapmam lazım, yoksa uyuyamam.

Biz, afedersin
Örneğin, (bir iktisat profesörünün öğrencilerine müfredat kitabı olarak aldırtmak suretiyle tiraj yaptırdığı para arzı türünden kitaplarında geçen “diyelim ki x ekseninde bıdıbıdı, y ekseninde de hedehödö olsun, bu eğri..” diye başlayan meselalardan değil, benim örneklerim gerçekler) yıllar önce, genciz tabii o zamanlar, gelecek planlarımız üzerinden sohbet ederken kantin masasındaki kızlardan biri, “biz de sevdiceğimle bıdıbıdı derneğine üye olup hedehödö kulübüne katılmaya karar verdik, bu aralar onlar moda” dedi. Ardından ekledi. “bunlar lazım, ileride siiviiinde bilgi ve deneyimin yanında böyle dernekti kurstu çeşitli bilindik isimler olmalı, hem oralarda birçok çevre yaparsın, aynı kulüpten gelmiş iki müdürdü iki genel müdürdü vesaire tanısak az mı?” Sana soruyorum straz taşlı kitlem, az mı?

O sıralar bildiğim tek dernek (toplantılarında ponçik üstü İtalyan salatalı kanape yenen, birlikte nirvanaya erilen bir yapı değilse bugünlerde adına örgüt diyorlar) üniversitenin sinema kulübü. İçinden düşünce geçiyor diye okuldan ödenek ayrılmayan sinema kulübü (yılların hıncını aldım mı? Aldım.) Bir dernek faaliyetinden ileriki yıllara nasıl “hamili kart yakinimdir” devşirilir hiçbir fikrim, tek bir zikrim yok. Lakin, arkadaşımın sözü de kulağıma suyu kaçırdı mı... festivalden festivale topladığı ödüller buradan Bağdat’a yol olacak, tarihinin en iyi filmlerini “sıfırın altında” iklim koşullarında izleyip, Yeni Dalgacıların, Potemkin Zırhlısının ve adını telafuz edemediğim bir dolu Uzakdoğu/İran/Avrupa sineması filmlerinin bıraktığı mirası “İtalyanca orijinal-İsveççe altyazılı” filmlerden çözmeye çalışa çalışa bir sonuca vardım. Etrafımdaki cenah gibi fazlaca düşünen bikimseydim. Düşünerek çevre edinilmiyordu. Ama çevre seni ediniyordu, koklayarak.

Bana bu hafta, “iş buralara geldiyse...” dedirten durum bildirimini sosyal medyada tanınmış iki anne gönderdi. Bir çocuğu “terörist” diye damgalamak fırsatını yogayla birleştirerek güne başlamış bir anne, öğle saatlerinde gittikleri restorandan attığı cicişli bicişli tivite, Bali’den mi öyle bir yerden “dalış sonrası konuya dalayım şekerler” tadında aldığı destek yanıtıyla migrenimi tetikledi.

Ardından bambaşka bir anne “oğlumu okuldan almaya gidiyorum buraya not düşüyorum, okuyanlar da şahit olsun zira artık ekmek almaya giderken bile belgeye ihtiyacımız varmış” minvalinde bir cümle paylaştı. (ya da bunun gibi bir şey. Önemli olan bunu söylemesi, önemli olan ekmek almaya gittiğini gösteren belge mi vardı minvalinde bir çamurun “kadın mı kız belli değil” çamurundaki gibi bir yerden fırlamış olması ve giderek tüm çepere yayılması).

Açıktır ki bu sözün kinaye mi, siyasi bir laf sokma mı, bir annenin feryadı veya korkuları mı olduğu çok da değiştirmiyor sonucu. İkisi de anne ama ikincisi birincisine benim gözümde ciddi bir farkla takla attırıyor. Dahası, birinci anneye günün sonunda artık destek tiviti gelmezken (o konu orda bitti ciciş, yağrın başka bişiye parmak basıcek o), ikinci anneye bütün gün destek mesajlarının yanında tehditler içeren köstek mesajları da yağıyor. Köstek kimden geliyor dersiniz? Siyaset yapmamak lazım amaaağ diyen annelerden. Aklı başında bir insana, kendine ait internet blogunda neden sadece bebek altı değiştirmek, ateş ölçmek, haftasonu nerelerde gezmek gibi annelik işleriyle uğraşmadığını, çocuğunun gelecek hakkını aradığını “siyaset yapma” diye bir direktif edasıyla soran anneler.

Tam 25 yıl geçti. Ben "yakini" olabileceğim bir hamili kart bulamadım ama beynimi patlatasıya düşünce yumakları sayesinde bir şey öğrendim. O ıyk bıyk iğrançsınız pis solcular tadında yorumlarla bir yandan “proceci kadın” formatından asla taviz vermeden, an itibariyle elde ettiklerini kaybetmemek için tüm bildiği ezberleri bozan kadın formatı, tam da arkadaşımın “şu derneklerde bulunalım ki geleceğin üst düzey amcamlarına ulaşırız kıız” dediği yerden gelenlerden oluşuyor ve o gün neyse bugün de o, zerre değişmediler. Okumuşu var, görgüsüzü var, çapsızı var, hatta bir yerde karşına Avşar Kızı ya da Nazlı Ilıcak formatında çıkabilir. Bir gün çiçek kokarlar birgün böcek. Birgün liberaller ötekinde demokrat, bu aralar elhamdülillah dinlerine çok bağlılar (R.O.K röportajında inanılmaz pozlara imza atan küçük Avşar Kızı da umreye gidiyormuş.)

Biz “ötekiler”, biraz şeyiz afedersin. “Hiç şiir okumamış gibi kötüsünüz, bir köpeğin başını hiç okşamamış, hiç bayram şekeri dağıtmamış, çocukla çocuk olmamış gibi kötüsünüz” deyiveririz. Siyaset yaparız biz. Çünkü siyaset, çatısı altında yaşamak istediğiniz yönetim biçimini, seçtiğiniz temsilciler aracılığıyla yaşamak demek. Siyaseti bıraktın mı birgün kafanı kaldırırsın ve bakarsın ki... Çaktın köfteyi?


Bir de biz yıllardır aynıyız be bacım. Mis kokarız. Ya siz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sade Hayat Kumpanyası

Gülüşü güzel, dev aynasında  Masmaviydi gözleri. Gördüm. Elimi tuttu sonra, Kızıldı saçlarım, Sarı değildi onunkiler oysa. Sözleri bir çar...