Bodoslama konuya
gireyim, çünkü aklımdan geçenleri aktarmak için bütün gününe ihtiyacım var.
Anlayacağın, yerim dar. Evet, başlıyorum. (önce özetler – biraz gülelim)
Ey bu sanal denen
ama alabildiğine gerçek yaşam pratiğini bize allayıp pullayıp yutturmak
konusunda (sonunda) Kim Kardashian’ı bile geçen sen! Seni, avuçlarım yanasıya
hem de, ve ama ayakta alkışlıyorum. Bunca hengamede, bu sürece rağmen, durumu iyi
idare ettin.
Son on, bilemedin
beş yıldır özellikle, yan çize çize ama aynı hat üzerinde jimnastikçinin
kurdeleyi havada dalga dalga kıvırtması gibi, iyi kıvırttın. İş güç, varsa
koca, hiç yoksa bir sevgili, ama iş sabit olacak. Sabah git akşam gel “ayem et
wörk, boorink”, cumaları “kankişlerle” bir friiidey frayyydey takılmaları sorma
gitsin, hepi aurlar, vat iz selfiiie dis is selfieeeler, milli maçı dev ekranda
bizim Gürkaylarda izlemeceler, Pazar brançlarında Sezinlerle takılmacalar,
kocamcım iyi para kazanıyor ki vay halimize (kııız siz fakir misiniz? Nurteen koş koş ekşın var beybi), bir tane de proje bebesi
pırtlattın mı tutmasınlar seni!
Buzlar Kraliçesi mi geliyor Tazmanya Canavarı mı tema seçmeceler, İtalyan/Fransız modeli beybi şoovırından diş buğdayına, ilk doğumgününde hangi
ünlü şenlendirecek evimiziden bişeycianneler genel kurul toplantısına kadar, kendi
yağında kavrulmaktan utanılmadık bir hayat bırakılmayacak. Pıtırcığın (ya da
tosuncuğun) ilk at binmesinden tutun da şehre gelen dünnnyaaaca ünlü sirke
alınan biletin koltuk numarası konulu sidik yarıştırmacalar, ille kayak
bilinecek, sörftü yamaç paraşütüydü en fakirinden bir dalış olayına
dalınacak... Beni şu kadın gibi yaşatamadın ya Şükrü, bunun bedelini ödetcem sana yürü Akasya'ya gidiyoruz! ("bin tane ayakkabım var, en az 700 en fazla 1300 lira veririm." E.Gündeş Bu da bize kapak olsun)
Ama ille de...
Bunu hayatın alışılagelmiş bir pratiği gibi sunup omuz üstünden ay şekerim hep
taklit ediliyoruuuum bakışı atılacak ki iyice ezilelim. Bende var sizde yok
naaberrr! Bize, gerçekten yaşamak nasıl bir şey unutturduğunuz için de teşekkür
edelim. Yetmiyor ama di mi? Derin dehlizli bir çukur bu, in in bitmiyor di
mi... Lan bizi eğlenceden, mutluluktan, paylaşmaktan, ufacık bir şeye sevinmekten, satın almaktan (ihtiyacın kadar bile olsa) soğuttunuz be?!?! Doğumgünü kutlamıyorum, belgesiz yaşlanıyorum sizin yüzünüzden. Dünyanın en afilli suratına sahibim, her yaptığım olay, selfie çekemiyorum!
Şimdi şöyle ki,
çok kıl olduğum “hayatı projeci” kadın figürüne çemkirmek suretiyle, bu
sabahlara karşı yazmayı adet edindiğim içdöküşlerimin kıymetli satırlarından
çalmayacağım. Nasılsa, bulduğum her fırsatta üstünde tepine tepine, daha birkaç
yüzyıl kadar idare ederim bunlarla. Öyle bereketliler ki, Hadron çarpıştırıcısı
ya da Galapagos Adaları’nda 100 yıldan sonra ilk kez yavrulayan kaplumbağa
konulu kompozisyonuma bile konu edebilirim. Ama benim asıl hınçlandıklarım başka.
Aslolan, bu hıncın geldiği yeri deşip size haftalık dozajı iletmek. Bunu yapmam
lazım, yoksa uyuyamam.
Biz, afedersin
Örneğin, (bir
iktisat profesörünün öğrencilerine müfredat kitabı olarak aldırtmak suretiyle
tiraj yaptırdığı para arzı türünden kitaplarında geçen “diyelim ki x ekseninde
bıdıbıdı, y ekseninde de hedehödö olsun, bu eğri..” diye başlayan meselalardan
değil, benim örneklerim gerçekler) yıllar önce, genciz tabii o zamanlar, gelecek
planlarımız üzerinden sohbet ederken kantin masasındaki kızlardan biri, “biz de
sevdiceğimle bıdıbıdı derneğine üye olup hedehödö kulübüne katılmaya karar
verdik, bu aralar onlar moda” dedi. Ardından ekledi. “bunlar lazım, ileride
siiviiinde bilgi ve deneyimin yanında böyle dernekti kurstu çeşitli bilindik isimler
olmalı, hem oralarda birçok çevre yaparsın, aynı kulüpten gelmiş iki müdürdü
iki genel müdürdü vesaire tanısak az mı?” Sana soruyorum straz taşlı kitlem, az
mı?
O sıralar
bildiğim tek dernek (toplantılarında ponçik üstü İtalyan salatalı kanape yenen,
birlikte nirvanaya erilen bir yapı değilse bugünlerde adına örgüt diyorlar) üniversitenin
sinema kulübü. İçinden düşünce geçiyor diye okuldan ödenek ayrılmayan sinema
kulübü (yılların hıncını aldım mı? Aldım.) Bir dernek faaliyetinden ileriki
yıllara nasıl “hamili kart yakinimdir” devşirilir hiçbir fikrim, tek bir zikrim
yok. Lakin, arkadaşımın sözü de kulağıma suyu kaçırdı mı... festivalden
festivale topladığı ödüller buradan Bağdat’a yol olacak, tarihinin en iyi
filmlerini “sıfırın altında” iklim koşullarında izleyip, Yeni Dalgacıların, Potemkin
Zırhlısının ve adını telafuz edemediğim bir dolu Uzakdoğu/İran/Avrupa sineması
filmlerinin bıraktığı mirası “İtalyanca orijinal-İsveççe altyazılı” filmlerden
çözmeye çalışa çalışa bir sonuca vardım. Etrafımdaki cenah gibi fazlaca düşünen
bikimseydim. Düşünerek çevre edinilmiyordu. Ama çevre seni ediniyordu, koklayarak.
Bana bu hafta,
“iş buralara geldiyse...” dedirten durum bildirimini sosyal medyada tanınmış iki
anne gönderdi. Bir çocuğu “terörist” diye damgalamak fırsatını yogayla
birleştirerek güne başlamış bir anne, öğle saatlerinde gittikleri restorandan attığı
cicişli bicişli tivite, Bali’den mi öyle bir yerden “dalış sonrası konuya
dalayım şekerler” tadında aldığı destek yanıtıyla migrenimi tetikledi.
Ardından bambaşka
bir anne “oğlumu okuldan almaya gidiyorum buraya not düşüyorum, okuyanlar da
şahit olsun zira artık ekmek almaya giderken bile belgeye ihtiyacımız varmış” minvalinde
bir cümle paylaştı. (ya da bunun gibi bir şey. Önemli olan bunu söylemesi,
önemli olan ekmek almaya gittiğini gösteren belge mi vardı minvalinde bir
çamurun “kadın mı kız belli değil” çamurundaki gibi bir yerden fırlamış olması
ve giderek tüm çepere yayılması).
Açıktır ki bu
sözün kinaye mi, siyasi bir laf sokma mı, bir annenin feryadı veya korkuları mı
olduğu çok da değiştirmiyor sonucu. İkisi de anne ama ikincisi birincisine
benim gözümde ciddi bir farkla takla attırıyor. Dahası, birinci anneye günün
sonunda artık destek tiviti gelmezken (o konu orda bitti ciciş, yağrın başka
bişiye parmak basıcek o), ikinci anneye bütün gün destek mesajlarının yanında
tehditler içeren köstek mesajları da yağıyor. Köstek kimden geliyor dersiniz?
Siyaset yapmamak lazım amaaağ diyen annelerden. Aklı başında bir insana,
kendine ait internet blogunda neden
sadece bebek altı değiştirmek, ateş
ölçmek, haftasonu nerelerde gezmek gibi annelik işleriyle uğraşmadığını, çocuğunun
gelecek hakkını aradığını “siyaset yapma” diye bir direktif edasıyla soran
anneler.
Tam 25 yıl geçti.
Ben "yakini" olabileceğim bir hamili kart bulamadım ama beynimi patlatasıya
düşünce yumakları sayesinde bir şey öğrendim. O ıyk bıyk iğrançsınız
pis solcular tadında yorumlarla bir yandan “proceci kadın” formatından asla
taviz vermeden, an itibariyle elde ettiklerini kaybetmemek için tüm bildiği
ezberleri bozan kadın formatı, tam da arkadaşımın “şu derneklerde bulunalım ki
geleceğin üst düzey amcamlarına ulaşırız kıız” dediği yerden gelenlerden
oluşuyor ve o gün neyse bugün de o, zerre değişmediler. Okumuşu var, görgüsüzü
var, çapsızı var, hatta bir yerde karşına Avşar Kızı ya da Nazlı Ilıcak
formatında çıkabilir. Bir gün çiçek kokarlar birgün böcek. Birgün liberaller
ötekinde demokrat, bu aralar elhamdülillah dinlerine çok bağlılar (R.O.K
röportajında inanılmaz pozlara imza atan küçük Avşar Kızı da umreye
gidiyormuş.)
Biz “ötekiler”,
biraz şeyiz afedersin. “Hiç şiir okumamış gibi kötüsünüz, bir köpeğin başını
hiç okşamamış, hiç bayram şekeri dağıtmamış, çocukla çocuk olmamış gibi
kötüsünüz” deyiveririz. Siyaset yaparız biz. Çünkü siyaset, çatısı altında yaşamak
istediğiniz yönetim biçimini, seçtiğiniz temsilciler aracılığıyla yaşamak
demek. Siyaseti bıraktın mı birgün kafanı kaldırırsın ve bakarsın ki... Çaktın
köfteyi?
Bir de biz
yıllardır aynıyız be bacım. Mis kokarız. Ya siz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder