Gökyüzüne
baktığınızda, eğer birkaç dakikadan daha uzun süre bakmayı sürdürürseniz, hele
bir de bunu gece vakti yaparsanız, zaman kavramından giderek uzaklaştığınızı, önce
gözlerinizin, sonra kafatasınızın ve son olarak bedeninizin de zihninizle
birlikte uzay boşluğuna doğru hareket ettiğini hissedebilirsiniz. Sualtında yaşanan
o sarhoşluk gibi, uzay boşluğuna doğru uzun süreli bakışın insan üzerinde
benzer bir etkisi olduğu söylenebilir.
Uzayda 365 gün
yaşam (Mars’ta Yaşam Projesi hazırlık bıdıbıdısı) projesi için geçenlerde bir
gemiye binip dünyamızdan piyuvvv diye uzaklaşan Bay Scott’a imreniyorum. Ama
sonra hemen yok yok diyorum, bu deneyimin kenarından geçebilirsin. O kadar
uzağa gitmeye gerek yok. Kayalıkların kıyısından geçilerek gidilen deniz kenarı
gibi (Saklıkent, he bacım he). Ya da meditasyon yaparken “haydi şimdi de bu mor
ışıktan oluşan konfor halkasından yepyeşil bolluk bereket yaylasına iniş
yapalım, elmasları zümrütleri toplayalım” der gibi. Önce gökyüzüne öylece bakıp
sonra normal yaşama dönünce bu hayal ürünü gibi görünen rüyamsı halin normal
yaşamdaki normal halime yapışıp kalmasını istiyorum. Loto piyangosunun en üst
bi’parası bana çıksın mesela. Zenginliğin beni yoldan çıkararak stratosferin en
ince yerinden atmosfer dışına hobaaa diye atabileceğine inanıyorum.
*İnsan şu fotoya bakınca teknolojiye lanet gelsin diyor ama nafile...
Bir dostum, 30’uma
girdiğim gün, “daha dur 40lar daha güzel” demişti. O zaman da haklı olduğunu
biliyordum sadece zaman henüz istediğim kadar hızlanmamıştı. En güzel
zamanlarım bunlar. Ne yapmak istediğimi biliyorum. Eskiden de biliyordum desem
yalancı olmam. Biliyordum da ne değişti? Bir adım bile ilerlememiş miyim? Hayır
yok. Şöyle anlatayım.
Omlet
yapacaksınız. Peynirli. Bunu biliyorsunuz. Son yirmi denemenizde hep peynirli
omlet yapıyorsunuz ama o tam istediğiniz olan peynirlisinden omlet değil. Bazen
peynir kaçıyor, bazen yumurta fazla geliyor. Bazen çok pişiyor vesaire. Yirmide
sekiz başarılısınız beklentinize göre. Otuzla otuzbeş arasında bu böyle. Ama
yaş kırklara gelince şu oluyor: Artık pişirdiğiniz her omlet peynirli omlet ve
hep aynı kalitede tutturabiliyorsunuz. Ölçüye alıştı eliniz. Ya da mesela onca
zamanda, yalnızca peynirli omlet yemek istemediğinize karar verdiniz ve birsürü
bambaşka omletler denemeye başladınız. Ama yine aynı şey oluyor. Hangi omleti
isterseniz, eliniz sanki kırk kere yapmışsınız gibi ölçüyü tutturuyor. Çünkü
artık ne istediğinizi biliyorsunuz. İster omlet olsun ister pankeyk. Bu arada
favorim, beyaz peynirli yumurta. Bildiğin köy işi.
Ne diyorduk?
Uzaya bakma deneyimi.
Böyle bir
deneyimde, bakmayı kesip normal hayatınıza döndüğünüz ilk birkaç dakikada,
hayatın ne kadar anlamsızlaştığını fark etmeniz olası. Bu fark ediş, zaman
geçtikçe daha da artabilir, veyahut siz normal yaşamın pratiğine o derece
kapılmışsınızdır ki o birkaç dakika bittikten sonra, mesela birileriyle sohbet
edip biraz da televizyon seyrettikten sonra, az önce muhteşem bir deneyim
yaşadığınızı unutuverirsiniz. Mümkün. Sıklıkla yaşıyorum. Yaşıyordum yani.
Üstelik bu medceziri yaşamak için teleskopa bile ihtiyacım yoktu. Işıksız bir
ortamda, mesela gece geç vakit, hele benim gibi kentin içinde kentten uzak bir
yerde yaşıyorsanız, işte tam da burada, gökyüzüne birkaç dakika bakmanız
yeterli. Bu deneyimden her seferinde mutlu olmam gerekirken, deneyimin birkaç
cümleden ibaret bir sohbet/diyalog ya da birkaç dakikalık teknoloji maruziyeti
ile ortadan kalkıvermesi, beynimin bu harika görüntüyü hemen oracıkta
silebiliyor olmasıydı beni üzen. Bu beni çok üzüyor. Bazen sırf bu yüzden
teknolojinin neredeyse hiç var olmadığı yerlerde yaşıyor olmayı dileyecek kadar
ileri gidebiliyorum. Ama dedim ki yeter. Sıra bende.
Sıkıldım. Ne
istediğimi biliyor ve buna giden yolu yürüyebiliyor olmama rağmen, hala ayağıma
dolanan bir sürü sürü, bir sürü mesele, bir dolu dırdır ya da aranızda
bazılarının bi bitmeyip gitmemesi yüzünden, zaman kaybediyorum düşüncesinden
sıkıldım. Bu bazısına isteyen herkes dahil. Yönetimden yürütmeye, idareden
muhasebeye. Bütün birimleriyle topyekün bir hayatın içindeki incik cıncık
herkes. Peki ama buna dahil olmayan hiç mi yok? (aklıma doksanların meşhur
klişe diyalogu geldi. Bıdıbıdı var mı? Yok. Hiç mi yok?)
Buna dahil
olmayanlarınız arasına; Carl Sagan deyince yüzünü buruşturmayanları, tam
mesaili yaşamına ekli iki çocukla bitmeyen haftaiçi iş-haftasonu aile gezmesi
trafiğine rağmen mesela elinde gitar hala müzik yapmaya uğraşanlarınızı dahil
edebilirim. Buna, otuzundan sonra üniversite okumak için işinden istifa eden ve/veya
akademik çalışma uğruna nohut oda bakla sofa yaşama razı gelenlerinizi,
biriktirdiği tüm parayla dünyanın absürd addedilen mekanlarına (ay Bali
dururken o dağ başına niye gittin ki? Kim naapsın o eski Afrika yerlilerinin
köyünü teallam yae!) gidenlerinizi de dahil ediyorum. Kısacası şu hayatımı
neşelendiren repliği anlayabilen herkesi bahsettiğim istisna listesinde
tutabilirim. “Hayatımdaki herşeyi bilmek
istemiyorum. Ben şaşırmak istiyorum!” (ingilizcesi daha havalı inan)
Gökyüzüne birkaç
dakikadan daha uzun süre bakmayı sürdürürseniz, hele bir de gece vakti, zaman
kavramından giderek uzaklaştığınızı, sırayla gözlerinizin, kafatasınızın ve bedeninizin
zihninizle birlikte uzay boşluğuna doğru hareket ettiğini hissedebilirsiniz. Demek
istediğimi anlayabilmeniz için, bu deneyimi bir kez olsun yaşamış olmanız
gerekir. İşte tam o anda, bu evrende yalnız olduğunuzu düşünün. Düşünün evet. Çünkü
gerçekten yalnızsınız. Ben ne zaman bu evrede olsam, hemen Yalan Dünya’nın
Zerrin’i gibi gözlerimi pısarak kendime diyorum ki “kıııız aslında bunların
hepsi bir hayal ürünü. Evrende senden başka kimse yok. Enöeöe! Kııız! ezik
misin sen?” Nasıl iyi geliyor anlatamam...
İşte bunlardan
birinde, karar aldım karar verdim. Madem aslında siz yoğsunuz, o zaman o incik
cıncıkların, tüm mes’elelerin, dertlerin, ay bi bitip gidemeyenlerin n’olacağını
düşünmeye gerek yok. Çünkü hiçbiriniz yoğsunuz. Siz hepiniz ben tek. Oh be.
Böyle düşününce bi’raaadladım bi’raadladım... Şimdi lütfen, konuyla ilgili olduğunu
düşünenler gidip gökyüzü inceleme işine soyunabilir, meditasyon-yoga-nefes ve
daha bir dolu yöntemden sonra fişşek gibi gündeme düşecek olan zihin zortlatmada
dünyanın tercihi olacak bu olayı deneyebilir. Ben hiçbir şey anlamadım diyenler
için koridorun sonunda solda bir kapı var. Girip içeride bekleyin, örtmen
birazdan gelcek.