“Sayın hedehödö ailesi tarafları,
20 Temmuz 2009 tarihinde attığınız imza ile gayet ayık
kafaya evet dediğiniz evlilik akdinizde 5. Yıl dolmak üzeredir. Evlilik vizenizin
5 yıllık uzatımı için imza beyanlarınızı yenilemeniz gerekmektedir. Bu amaçla
13 Temmuz 2014 sabah saat 09:15’te dairemiz sekreterliğine müracaatınız…..”
Neden evlenme
cüzdanlarının son kullanma tarihi yok, olsun bence, deyiverdi. Cümle kulaklarımdan
beynime duhul ederken bir kahkaha patlattım. Haklıydı. Haklıydı da bu bir
cümlelik hayat dersini size aktarmam o kadar kolay olmayacaktı. İki kez
evlenmişti, iki kez boşanmıştı. Üçüncü olur mu bilmiyordu. Kalıplara
sıkıştırılmaktan yorulduğu için sadece gözünde fer gördükleriyle konuşuyordu. Çok
müthiş beynim ışıldaklanmıştı dinlerken, kafası bildiğin benim kafaydı. Nasıl
anlatayım… Bak şu son kullanma tarihini mesela, açayım biraz.
Şimdi diyelim bulduk hayırlı kocayı. Diyelim bastık nikahı.
Hemen “ama sen de yani kime göre neye göre, ne nikahı, belki ben…” diye
saydırmayın. Susun bi’yol.
Diyelim bulduk hayırlı kocayı. Bastık nikahı. Ne kadar
seksistim değil mi? Bulduk hayat arkadaşımızı da aşık olduk da evlendik demek
gelmedi içimden, ne var?
İşte tam orada başlıyor her şey. Ne nikahın resmiyeti, ne evliliğin
kurumsallığı, ne de evlenme olgusunun nikahla birleştirme mecburiyetli mahalle
baskısıyla falan bir derdim yok. Ama size anlatacağım şey evlenme cüzdanı
olduğundan, bazı kabullenimleri baştan belirtmekte fayda var. İşte o yüzden…
Diyelim bulduk hayırlı kocayı. Bastık nikahı. İster
sapsadeli ve diz üstünde beyaz saten elbise, ister Kate Middleton’un 400bin dolarlık
gelinliğinden, başında fransızdüşesicedantelli duvağın, elinde ister minnak bir
buket hazırcı gelinlikçilerden, ister Nişantaşı madamasında satılan Puket
adasından getirtilme 750 dolarlık tuttifrutti çiçeği. Artık sen bu düğünü kaça
mal edersin, kendin nasıl bir şeye dönersin orası seni ilgilendirir. Bastın mı
nikahı? Tamam. Beni ilgilendiren de bu noktadan sonrası. (süper evlenmeli
hikaye var da sonra yazcam onu söz!)
Sevdiğin insanla evlenmek, yani bir bağlılık bir söz vermek.
Peki bu sözün kendisinin, evliliğin süresi ile ilgili bir bağlayıcılığı var mı?
Yani birgün işler ummadığın gibi gittiğinde, hani belki sen değiştin, belki
başka olaylar girdi araya, belki de 30ların öncesi sevdiğin adamla 40ların
civarında baktın ki beklentiler ve benzeri bazı ortaklıklar bitti? Napıcan
bacım? Aççan davayı. Tebi tebi bekara karı boşamak kolay! (ne kadar seksist
değilim, bu lafın kendi o kadar seksist).
Bakın ben bunları aman evlilik kutsal susun oturun, ya da
aman tu kaka hemen boşanın diye düşündüğümden söylemiyorum. Baştan da dediğim
gibi, ya da doğrusunca ifade edersem evliliğe inanan biri değilim zaten. Yazının
girişindeki cümleyi şıpadanak anlamam ve anlayışla karşılamamın nedeni de
budur. Lakin bir şeyi değerlendirmek için, hem varlığını hem başkaları için
geçerliliğini kabul etmek gerekiyor. Geçerlilik. İşte asıl mesele bu. Şimdi
diyelim evlendin ve bir süre sonra işlerin iyi gitmediği ortaya çıktı. Aman
beee, inanmıyom ya ille batıracam… Ben evliliğe değil, bir kadın ve erkeğin,
kendilerinde birtakım dinamikleri sürekli değiştirip yenilemedikçe, 3-5 yıldan
daha uzun süre aynı ufka doğru bakmalarının imkansız olduğuna inanıyorum.
İnanmıyorum da bunu görüyorum diyelim. (Kendimde görüyorum asıl, sus sus)
Burada
anahtar kelime ne? Kendinde yapacağın dinamik değişiklikleri. Yapabilir misin?
Tarihi soru da bu işte. Herkes yapamaz ve yapmak zorunda da değil. Bu arada,
hemen lafı gediğine bırakayım; bir insanla evli olmanız onu sevdiğinizi
göstermediği gibi, birini sevmek için evli olmanız da gerekmiyor. Sevgi, aşk,
güven gibi duygular çok uzun yıllar yaşayabilecekken, kurumsallaştırılmış her
şey ölü doğan bebek misali. Bu yüzden peşinen söyliim evlenmeyince evde kalmıyorsun,
bak bana, tam 27 yıldır evden ayrıyım, nooldu ibibikler!
Çıkmaza giren evliliklerde ilişkiyi yürütmeye çalışmak,
kurtarma operasyonları vb çoğu zaman işe yaramıyor. İnsanlar değişiyor,
hayatlar, gündem, tüm dünya değişiyor ve sen, eğer eşinle birlikte bir
senkronize değişim geçiremiyorsan, darbe oradan geliyor. Geçelim tüm bu
detayları, bakalım ne olduğuna. Evlilik bitti. Boşandın. Peki suçlu kim?
Uzmanlar ne söyler bilmiyorum, ancak bence çıkmaza giren evlilikler boşanmayla
sonuçlanıyorsa suçlu aramaya gerek yok. Sonuçlanamıyorsa o zaman bu
evlilik/nikah ve işareti evlilik cüzdanını ortaya atanlara birkaç sorum olacak
sayın hakim.
Birincisi, bu iki kişiye evlilik cüzdanını verme nedeniniz,
kanun ve toplum nezdinde onların artık bir aile olduğunu, aynı evde
yaşayabileceğini, sarılıp öpüşebileceklerini, çocuk sahibi olabileceklerini
belgelemek. Ya da buna benzer ve daha sosyolojik/ekonomik/siyasal birçok neden
sayılabilir. Peki o zaman, bu iki kişinin birbirini sevmesini de garanti ediyor
mu elinizdeki cüzdan? Hayır.
İkincisi, bu cüzdanı verdiğinizde bu kadınla adam 30larının
başındaydı. Aradan geçti 5 yıl. Bi’sordun mu abi nasılsın, abla mutlu musun, o
cüzdanı alırken gülümsediğiniz gibi gülebiliyor musunuz hayata, ya da ne
bileyim bi’sordun mu abicim sen beş yıldan sonra, ilk günkü gibi mi
davranıyorsun karına, pşşt abla sen peki bu adamı ilk günkü gibi seviyor musun?
Dedin mi? Daha doğrusu bunları sormak yetki ve niyet alanında mı? Hayır.
Üçüncüsü ve can alıcı sorum şu; Madem sen bu evliliğin gidişatı
adına hiçbir hükme sahip olmayacaksın, madem bir tür ehliyet, bröve ya da pasaport
gibisin… o zaman neden evlenme cüzdanlarının bir son kullanma tarihi yok? Ver
cüzdanı 20 Temmuz 2009’da. 5 yıllık. 2014 Temmuz ayının 1.günü bir email, SMS
ya da posta gönder.
“Sayın hedehödö ailesi tarafları,
20 Temmuz 2009 tarihinde attığınız imza ile gayet ayık
kafaya evet dediğiniz evlilik akdinizde 5. Yıl dolmak üzeredir. Evlilik vizenizin
ikinci 5 yıllık uzatımı için imza beyanlarınızı yenilemeniz gerekmektedir. Bu
amaçla 13 Temmuz sabah saat 09:15’te dairemiz sekreterliğine müracaatınız…..”
Yani demem o ki, koyacaksın evlenme cüzdanlarına son
kullanma tarihi, göndereceksin ihbarnameleri zamanında, gelen gelsin, atsın
imzayı uzatsın süreyi. Ha baktın ki gelmiyorlar mı? Düşsün nikah. İsteyen
uzatır evliliğini isteyen uzatmaz. Hem bu vize kuralı nedeniyle insanların
gözden geçirmeleri, değerlendirmeleri, dubibakalımcılık, bibeşyıldahacılık
artarak gider ve birçok evlilik kurtulur? Ne dersin? Nasılsa bir cüzdandan bir
ehliyetten farkı yok, o zaman bu evlilik kurumunun bir tür geçerlilik tarihi olsun.
Hem biraz da iyi tarafından bak (yanlardan kes şöyle oooh
tam ızgaralık). Evlilik vizesini yeniletmemek boşanma davası açmak kadar moralmanını
bozmaz. Nebliim mesela çevreden boşanma davasına “nası yaağnı şimdiiaaa dul
musun seeeaaağnn” lafını yemek yerine, “aaay nası yaniiiee biz vizeyi
yeniletmedik miii? O zaman kocamınan nikaamız düştü. Aman şimdi kim gidip
yeniden nikaa olcek, çook pahalı gelinlik felam. Bakarız biara” gibisinden
yirmibirinci yüzyıl ağzı kaytarmalar mümkün olabilcek. Kimse size kızmicek
çünkü boşanma davası açmak bir iradedir, vizeyi yeniletmemek bir unutkanlık.
Peeeh, ocakta yemek unutmuş insanlarız biz noolcek? Sonra görüyoruz, işte
bunlar hep “ikinci kocadan da döndü”, işte bunlar hep tükürmeli ayrılık… Bırak
gelsin, sal sal sal.
Evliliği kutsadığımdan değil. Bu yazı evlilik karşıtı olarak
da yazılmadı. Lakin civarımda tüm kadınların mutlaka evlenmesi ve kesinkes
çocuk doğurması gerektiğine bilincinin alt ve üst raflarında inanmayı sürdüren
o denli insan var ki netleştireyim dedim. Tam evlenme üzerine kavramsal
kuramsal dinginlik içermeyen bir yazı yazacaktım ki bir kahvehanede (hemen
belertme gözlerini, kıraathane demedim!) karşılaştığım bir kadın işbu yazı
konusu vize meselesini ortaya atıverdi. Ben de evliliğe çemkireceğime, onu
kurumsallaştıranlara haykırayım dedim. Verin 5 yıllık vizeli gözden geçirmeli
evlilik cüzdanlarını, bak bi’dene bekar kalıyor mu…