6 Mayıs 2016 Cuma

serbest düşüşlerin sonu ya da vezir düşürmesi

bir kitap okudunuz ve aklınızda kalan tek şey var. bir detay. minicik bir şey. zorlasanız da başka bir şey hatırlayamıyorsunuz. özellikle de uzun yıllar önce okuduklarınız böyle var olabiliyor zihninizde, hatta bütün özellikleri o minicik detay olabiliyor. bu, o kitapların edebi değerlerinden bağımsız bir durum. bazı kitaplar benim için tek bir şey ifade eder; hayatımda bazı anların tek bir duyguyu ifade edişi gibi. örneğin Ursula L.Guin'in Mülksüzler'i,

eskiden, emeğini satarak geçimini sağlamanın ve diyelim ki sahip olduğun diplomanın/uzmanlığın karşılığı dışında (ve genelde daha düşük bir sosyal statüde olmakla eşleştirilen) başka bir işte çalışmanın aslında övünülecek bir durum olduğunu bilmiyor, bunu kavrayamıyordum (çocuktum diyelim). Mülksüzler, bana basit bir şey öğretti. bir profesör okula bir dönem ara verip madende çalışabilir ve bu gurur duyulacak bir şeydir. basit bir sonuç. zaten ben basitliği seviyorum. ne iş yaptığının önemi yok. neden yaptığının önemi var.

Batı "for the greater good" diyor. yani eğer yaptığın işler insanlık (veya bir grubun çıkarı) içinse göklerdesin, kendi geçimini sağlamak içinse yerin dibindesin. hele bir işi geçimin yanında sadece canın o işi istediği için yaparsan yandın demektir. ya utanılacak/kınanacak bir şey yapıyorsun ya da seni ayakta alkışlamalıyız. lütfettin çünkü!

ama bugün iki şey oldu.

birincisi, bu kente taşınalı, 25 yıl önce bıraktığım yere döneli, 2 ay oldu. ve ben içimdeki serbest düşüş duygusunun kaynağını buldum. (tabii bu çözdüm de demek oluyor). bu süreçte sıkça duyduğum üzere hayatımın hatasının ceremesini çekiyorum. o işe girecektim. o maaşlı işi bırakmayacaktım. o şirket iyiydi. new york'tan dönmeyecektim. izmir'e hiç taşınmayacaktım. sonra istanbul'a dönmek de neydi? hele o işe hiç girişmeyecektim. ama şimdi istanbul bırakılır mıydı? küçücük kentte napıcaktım? aman ticareti bırakmayaydım bari, yahu boğaziçinden diplomalıydım yaptığım işe baktı! (koskoca boğaziçi diplomasıyla çevirmenlik yapıyordum. bence boğaziçinin mütercim tercümanları sizi terlikle kovalasındı,..) bak hâlâ...

diplomamda yazanla son 20 yıldır yaptıklarım arasında, bugün yaptıklarım da dahil hiçbir benzerlik yok. tamamen başka bir insanım artık. tamamen başka bir iş yapıyorum. ekonomi lisansıyla beyaz yakalı olmayı bırakalı 10. yıla yaklaşıyorum. geçimimi freelance çevirmenlikten kazanıyorum. bunun yanı sıra, deniz manzaralı bir evde, hom ofiz olarak, haftanın istediğim gün ve saatlerinde çalışıyorum. bulunduğum kent sakin sessiz, dertsiz, trafik ışıksız. geceleri sayılarını binlerle ifade edebileceğim yıldızlara bakarak düşüncelere dalıp arada otlara/toprağa basarak yürüme imkanına sahibim. çevirdiğim kitap ve yazdığım romanın matbaaya doğru yola çıktığı haberi geldi. yeni kek/börek tarifleri denedim. avokado çekirdeği çimlendiriyorum. komşumuzun köpeğine arada yemek verip sohbet ediyorum. (monolog olduğunu düşünüyorsunuz ya you know nothing John Snow!) - böyle söyleyince çok havalıyım biliyorum!

mutlu muyum? evet. insanlar mutlu mu? hayır. çünkü "for the greater good" için, olmam gereken yerde değilim. yani onlara göre yetmezamaevet!

oysa ben olmak istediğim andayım. bu noktaya isteyerek geldim. sen de yap kardeşim? yap? vallahi tek kelime edersem... yahu umurumda değil (değil tabii. senin umurunda mı sanki?) yeter ki mutlu olun. mutlu olun ki bize sarmayı bırakın...

ikincisi de; bugün bir vezir düşürmesi oldu. durum bazı koşulları ve detayları bakımından tarihe geçti. o zaman bu alıntı da burada dursun ve kaydolsun. (zaten çok önce tarihe geçmişti.)

"Kamuoyunun gözünü kendi üzerinde tutmak zorunluluğu altında, sürekli şaşkınlık yaratarak, yani her gün minyatür bir hükümet darbesi yapmak zorunluluğu altında, Bonaparte, bütün burjuva ekonomisinin altını üstüne getiriyor..." (Karl Marx, Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i, Çev: S. Belli, Sol Yayınları)

Sade Hayat Kumpanyası

Gülüşü güzel, dev aynasında  Masmaviydi gözleri. Gördüm. Elimi tuttu sonra, Kızıldı saçlarım, Sarı değildi onunkiler oysa. Sözleri bir çar...