17 Nisan 2016 Pazar

bayım, o dediğiniz bende gastrit yapıyor


şöyle bir soruydu bana bunları yazdıran... hafif çıldırmış yaşadıklarından, diyordu ki: siz çocuklarınıza ne yapıyorsunuz? hakikaten ne ya-pı-yor-su-nuz?

şimdi şöyle korkunç bir durum var (önce yazıyı okumak isteyebilirsiniz linki en altta- önceden uyarayım sonrasında insan bir süre mide krampından kendine gelemiyor). bu yazı ortaya çıkar çıkmaz bir duyarlılık da beraberinde yükseldi. bu normal ve iyi. ancak bizler (mesela çocuk sahibi olmayanlar ya da çocuğuna karşı daha katı politikalar uygulayan aileler) siz diğer aileleri uyarmak zorunda kalarak kendimizi tuhaf bir durumun içinde buluyoruz. neden? anlatayım.

neden bir ebeveyni yani en az bizler kadar eğitimli, akıllı ve bilinçli olduğunu düşündüğümüz (gördüğümüz kadarıyla misler gibi hayat yaşayan yetişkinler bunlar çünkü) bir kadın ya da erkeği, çocuklarına "gelişmişliğin ve zekanın bir simgesi olarak" internet/haberleşme ve bilgisayar dünyasının kapısını herhangi bir biçimde açarken dikkatli olmak konusunda (sürekli) uyarmalıyız? (adı geçen oyunun resmi sayfasına baktım, 10-16 yaş arası genelde kız çocukları sanırsın hayati önem taşıyan bir durum var gibi, neden etkinlik açmadınız, neden yayınlamadınız güncellemeyi türünden bıkbıklanıp duruyor. ben göremedim o yüzden iddia etmeyeyim ama, oyun için "çocuklarımıza saldıran sapıklar var içindeee" şeklinde bir uyarı yazısı yalnızca bizim dilimizde var. olsa zaten galiba sistem de bir önlem alır oyun kaldırılır. neyse konu salt bu oyun değil.)

ben hâlâ bu yazıyı yazarken çok tuhaf hissediyorum kendimi. bir ebeveyne "aman ha çocuğunu o internetle başbaşa bırakma, kontrollü içerik bak sonra kim sataşır bilemezsin vb" diye hatırlatmada bulunmak zaten kendi başına acı değil mi?

Finlandiya'daki okullarda... yazmama gerek yok hepiniz biliyorsunuz. ama bilenlerin en az yüzde 1'i yine de çocuklarına "gelişmişliğin ve zekanın bir göstergesi olarak" akıllı telefon veriyor. Facebook'ta hesap açtırıyor ve kendi başına kullandırtıyor vesaire.

ne bileyim mesela lise çağına gelmiş de Faruk Nafiz Çamlıbel adını duymamış bir genç sizi şaşırtmıyor mu (siz duymuş muydunuz diye de sorayım arada üzülerek)? "yan sınıftaki M. ile bakışıyoruz ama bizim sınıftaki E.ye de boş değilim, hangisi bana çikolata alırsa onunla gezerim" diyen 7 yaşındaki bir A. sizi toplumsal, ruhsal ve kültürel açıdan tedirgin etmiyor mu? bundan daha kötülerini gördüğünüz için alıştınız mı? peki sosyal medya hesabı açtığınız aynı rahatlıkla onu sergilere müzelere de götürüyor musunuz? daha önemlisi iletişim araçlarından önce ona kendini anlama/tanıma, kendini koruma vb konularında açık açık her şeyi anlatabildiniz mi? emin misiniz?

günde kaç saat internete eriştikleri önemli değil, yaptıkları şeylerin bilincinde olup olmadıkları önemli. bunu uzunca bir süredir binlerce insanın bık bık bık söylemek zorunda kalması da acı.

örneğin; okuma yazma bilen herhangi bir çocuk bilgisayarın başına geçince kendi kendine tehlikeli maddelerle oynamayı da onlardan sakıncalı şeyler yapmayı da, uyuşturucuyu nereden bulacağını da öğrenebilir (aylardır bir projede, internetin nelere kadir olduğu üzerine dehşet verici veriler gözden geçiriyorum, tüm bu korkunçluklar için okuma yazma bilmeleri yeterli inanın bana), daha kötüsü sapıkların eline düşebilir (ekteki yazı ne acı anlatıyor bir bilsen!)

ha tabii bizim çocuğumuz yapmaz çünkü gelişmişliğin ve zekanın bir göstergesi olarak verdik biz bu aleti ona... tamam lakin bunu derken asıl sorunun çocuğunuz değil, bütün bunları yayan, üreten, ortaya saçan karşı taraf olduğunu bi'zahmet hatırlayalım lütfen. evet çocuğum sana güveniyorum, ama çevreye güvenmiyorum... çünkü o aynı çevre, koskoca insanları da dolandırıyor.)

siz gelişmişlik ve zeka göstergesi olarak onları elektronik aletlere hapsedip kendinize "zaman yaratırken", çocuğunuzun dünyayla arasındaki mesafeyi büyüttükçe büyütüyor, ona en büyük tekmeyi atıyorsunuz. 3-5 aylıktan itibaren "ama yemek yemiyor, ama susmuyor, ama napalım ödev, ama o zeki biçocuk, zaten günde 30 dakika" türünden tüm bahaneleriniz de boş. o aletlere yapıştırdığınız çocuklarınız zaten yeterince asosyal, yeterince donuk (iletişimsel açıdan) yeterince analitik düşünemiyor.

ta ki siz onlara başka türlü bir bilinci aşılamış olana kadar. bunu başarabilirseniz, kendisine "iç çamaşırın ne renk" ya da "evinizin adresi ne" diye soran bir yabancıyı hemen ailesine bildirecek bilince sahip olur. tersinden, iletişim araçlarınızı ancak bu bilince erişmiş çocuklarınıza vermelisiniz.

çocuğunu cep telefonu/tablete alıştırmış ve her seferinde kendilerince buna bir gerekçe üreten ailelerle karşılaştığım her durumda söylemek isteyip söyleyemediğimi şimdi söyleyeyim; bu vesileyle, konuya genel anlamda nasıl baktığımı anlatan bir final yapayım; çocuğunuz yaşıtlarından geri. vallahi tillahi geri. düzgün iletişim kuramıyor, basit diyalogları anlayıp yürütemiyor. birkaçı değil, hepsi böyle. eğitim sistemi zaten mortingen, siz bir de üstüne gerçek dünyayı algılama olanaklarından yoksun çocuklar yetiştirip bir de arada bununla gurur duyuyorsunuz. yapmayın.

not: benim söyleyeceğim bize dair. ötesi (ilgili kanalların kontrolü, denetimi, suçluların yakalanması vb) zaten bizi korumakla görevli emniyet güçlerinin, devletin ve hukukçuların işi. ne güzel cümle değil mi? yine de ümitsizliğe kapılmayın... zaten bizi gerileten hep bir ümitsizlik hep bir eziklik hep bir kader...

Facebook'taki Avataria oyununu oynayan 9 yaşındaki çocuğun yaşadıklarının anlatıldığı, yukarıda adı geçen yazının tamamı için TIKLAYIN

Sade Hayat Kumpanyası

Gülüşü güzel, dev aynasında  Masmaviydi gözleri. Gördüm. Elimi tuttu sonra, Kızıldı saçlarım, Sarı değildi onunkiler oysa. Sözleri bir çar...