30 Nisan 2015 Perşembe

yazı kalır...

yıllar önce, Taksim'deki meşhur kitabevine girerken görüp de o gün bugün irkildiğim mottodur, slogandır, irkiltici cümledir. beni yerimden eder. yazı kalır, evet. ama hangi yazı?

bak mesela ben uzun yıllardır (18 yıl olmuş) yazıyorum. uzun kısa ama yazıyorum. bunların kaçı kaldı? ne yazmışım mesela 1994 yılı mart ayının son haftasında? sahi ya, eski yazılarımı (internetten ve bu dijital arşivleme manyaklığından öncekileri) bilen gören bulan varsa nutella aşkına bana göndertsin. kendi yazın tarihimin taş devrinden kalma cümlelerimi hep merak ediyorum. başkaları gibi, yazdıklarını ezberinden hatırlayan biri olmadım hiç. hatırladıklarımın çoğu blogda duruyor. bir de burada olmayan, dijital arşivimde duranlar var ama gizli. asla paylaşmıcam (ya insan bazı şeyleri kendine saklamak istiyor. misal az önce de tam 5 A4 boyutunda bir yazı yazdım ama yayınlamak yürek ister. hehehe)

ama bir tanesi var ki... o yazımı hiç unutmadım. hep komikli yazarım biliyorsun artık kitle. ama bu yazım hiç komikli değil. eski bazı yazılar da değil, ama bu hiç değil. az önce sana arşiv yazılarını bulamıyorum diye ağladım ya, hah. Sen Google'da ne arıyorsun bilmiyorum ama ben bulmak istediğimi arıyorum. ve buluyorum iyi mi? soL gazetesi arşivine binlerce teşekkürlerimle, 2006 yılında yayınlanan gözyaşartıcı yazımı buldum. buldumcuk oldum tabii. çok uzun cümleli, bol kinayeli, tadelle tatlılığında ama biberiye gibi genzi yakan böyle bişey işte. okursun. yayınladım az önce.

niye özellikle bunu arıyorum? çinkiiiii gayet siyasetim geldi tutmayın beni. o zaman simitle bozmuştum kafayı (yazıyı oku anlarsın), şimdi de nikleerle. bazı bazı yeğenim geliyor aklıma. uykumdan uyanıyorum. yeğenimi korkutan zihniyet, seni fredi kovalasın rüyandan uyanama emi.

memleketime nikleer santral yapçaklar. (sinopluyum ben). aylardır hatta yıllardır tepiniyorlar üstünde. bir o kadar da eskidir Karadeniz'de uranyum var aga diye fısıldaşıp dururlar. yalan değil, vaaar. naapçan? daha gencim o zamanlar, Sinop'tan ABD üssü gitti (1993) Amerikalılar kenti terk etti. Sonra biz ölü kent olduk. Böyle milyon nüfuslu sanfransiskodan arizonanın arka sokaklarına dönmüş gibiydik. avuç kadar insan kaldıydık. amerikalılar gitti ya, iş yok, mağazalar kapanıyor, fabrika zaten yok. işsizlik diz boyu. anaaaam! bu ülkede amerikalılar elini çekince kanı gitmiş enik gibi kalakalan bir şehrin evlatları olarak biz "amerikaaağ gel bizi kurtar eskisi gibiiin" demediysek bu ülke amerikanlaşmaz ümidim hala tazedir. derken, anaam bi baktık şehrin dışında çadırkent kurmuşlar. kim la bunlar dedik. uranyum arayan bir yabancı ekipmiş. petrol de arıyorlarmışmış. günler geldi geçti, şimdi doğal olarak bulduklarından emin olduğum uranyuma en yakın havzaya nikleer santral yapçaklar. haa du bakali, o iş öyle kolay deeel.

bi baksana bu gözlere sen? biz yıllarını hamsi yiyerek geçirmiş, gözleri iyot iyot bakan bir kitlenin evladıyız, şehir nüfusunun dörtte sekizi amerikalıyken dönüşmedik de şimdi yedirir miyiz Sinop'u sana? (bizim orada çok az kere eylem olur. ama nikleer karşıtı eylem tam olur. sokağa çıkamazsın öyle yani).

Laz damarımız yok ama Karadenizliyiz biz. hem bikere Sinop'ta dünyada yalnızca Norveç'te olan fiyord denen kıyı harikasından var. bir tanedir bir tane! hem de utanmadan santrali oraya kurcamışınız. bababababa! ay sinirim geldi! yedirir miyiz lan biz o fiyordu sana? daha kaç yazlar kuzenlerim fiyordun içinden ortadaki adaya yüzcek de ben de tepenin üstünden el sallicam onlara (ilk defa sudan korkan birini görmüş gibisin bebeyim?) hem kaç defa daha söylicem? bana coğrafyayı sevdiren Süheyla hocam hatırına vallahi evire çevire döverim sizi. yapanı da yaptıranı da. orası toprağımız. orası insanımızın yaşadığı yer. orası benim değil hepimizin memleketi. insanız biz. insan gibi yaşamak istiyoruz. ayrıyetten Akkuyu da bizim toprağımız. hiç gitmedim görmedim ama çok sevdiğim bir yer. üstünde insan yaşıyor çünkü. hem bakma, konuya dahil değil gibi görünse de Abant, Yüksekova, Ilıca, Hopa, Mut, adını bilmediğim binlercesi. hepsi bizim!

alternatif enerji kaynağı bulamayan senin beynin. çok da fifi! biz olsak neler neler yapabiliriz haberin var mı? yapabiliriz kitle bunu biliyor muydun? bu da onlara kapak olsun mu? olsun.

bu gece çok sinirliyim gene. en iyisi ben birkaç bölüm siesay (olay yeri incelemeli, forensic saaaynslı, efbiaylı ve siaeyli dizi) izleyerek rahatlayayım. sen de git şu 2006 tarihli kült yazımı oku. sözlü yapacağım sonra bak! ha bir de unutmadan;

yazı kalır... İstiklal'deki meşhur kitabevinde beni irkilten ikinci şey de merdiveni çıkarken duvara koydukları o yakılmış kitaplar görselidir. yakarlar monşer. okumak güzeldir oysa, kitaplar candır. demek istedim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sade Hayat Kumpanyası

Gülüşü güzel, dev aynasında  Masmaviydi gözleri. Gördüm. Elimi tuttu sonra, Kızıldı saçlarım, Sarı değildi onunkiler oysa. Sözleri bir çar...