Gece gece, elimde
magnezyum saşe, mutfakta anneme kefirin faydalarını anlatırken buldum kendimi.
“Bakalım bu sefer neyi deniyoruz” tadında bir bakış atan annem, “kemiklerim
kaslarım ağrıyor, faydası olacak mıymış?” diye sordu. Magnezyumu içirirken
kadıncağıza, dur dedim, daha saf kilden maske yapacağım sana. Annemi tanıyan
bilir, kahvaltıda kızarttığı sosislere ahtapot, zeytin ve salatalığa ise bebek
arabasındaki ikiz bebek muamelesi yapabilme olasılığı pek yüksek biridir. Sosyal
medya fotoğraflarımdan birinde bu konuyu işlemiştim. Geçen yıl gençleşme eylemi
olarak, “anne ya inik gözkapaklarımızı ameliyat ettirek mi?” diye sorduğumda
parmaklarıyla gözkapaklarını yukarı ve göz kenarını dışarı doğru ittirip Yukarı
Ural-Altaylı gibi bakıp “böyle mi olcem böyle mi?” dediğinde bir süre kendime
gelememiştim. Sonra, Arzu sen çok komik birisin. Hı hı, evet, anneme hiç
çekmemişim!
Gökhan, dedim. Magnezyum
ve kefir için, dedi. Gökhan, 24 yıl önce lisenin sonunda, gemide yapılan
muhteşem mezuniyet balosundan sonra orada öylece bıraktığım yaklaşık 60 kişiden
biri. Bu 60 kişinin yarısı doktor. Yani gerçekte %50 olmasa da benim açımdan
hepsi doktor. Öyle güveniyorum. Öyle içim rahat onlarla konuşurken. Birkaç gün
önce buluştuk. Bazılarıyla 24 yıldır görüşmemişim. Bir de sizi bilmem bizim
için lise arkadaşlığı bambaşkadır. (yatılı okudum ben! Fırk!) Sanki dün
ayrılmış gibiydik.
Konu konuyu açtı,
dedim ki estetikti botokstu falan derseniz yemem, söyleyin bakalım nedir sırrı
bu kırışıksız suratların, çipil çipil bakışların? Öyle ki birkaçımız lise
yıllığındaki halimizle duruyoruz! Biri dedi ki “dört yıldır çalışmıyorum”,
öteki herşeye rağmen gülmeye çalıştığından, diğeri genetik olduğundan, bir
diğeri bekar ve çocuksuz olduğundan bahsetti. Abartıyorsam nolayım kııız!
ruh banyosu
İşte size formül.
Çok çalışmayacaksın, hergün gülmeye bakacaksın, bol su içeceksin, fazladan kaçacaksın, doğuştan gelene (genetik) aykırı hareket etmeyeceksin. Kısacası sınırları
zorlamayacaksın...
Fizik bir şeydir kimya herşeydir. Yoga
yapınız, doğal organik kimyasal maddelere aşina olunuz (misal elma sirkesi en
iyi dezenfektan, yeşil elma en iyi ağrıkesicidir) ve itinayla gülünüz.
Biz ailecek
korkarız doktorlardan. Bize birşey yaptıracaksanız doktora söyleteceksiniz.
Emir demiri keser. Pısıp acı acı uyarız o reçeteye. Birçok şeyi yapmaktan
vazgeçeriz. Bugüne kadar kendimizi emanet ettiğimiz doktor arkadaşlarım
üzerimizde hipnotik bir etki yaratmıştır. Rahmetlik anneanneme de birşey
içirmemiz gerekecekse “bak doktor Kemal diyor ki” derdik. (Kemal de bu 60
kişiden biri) Yıllar sonra onların bir kısmıyla karşılaştığımda, yirmibeş yıl
önceki bakışların aynen durduğunu görünce bir yaşlanan ben miyim diye geçirdim
içimden. Yu ar veri rooong dediler. Kahvaltı diye başlayıp sonra iki deniz
otobüsünü iskelenin kapısındayken kaçırmak suretiyle bitirmek istemediğimiz
sohbette kendimi onsekizlik gibi hissettirdi çeyrek asırlık arkadaşlarım.
Mutteçem
Binyıl’daki bacılarımızın güzellik sırrını ifşa ettiğimde (gizli malumat
olduğundan, satır arasında – http://sanahaber.blogspot.com.tr/2011/05/diz-mesaj-is-very-kreatif-anam-biliv-mi.html)
birçoğunuzun önce yumurta akını, yazıyı tümden okuyanların da bıldırcın bokunu
denediğini biliyorum. Aradan birkaç yıl geçince, mevzuyu yeniden ele alayım
dedim.
Estetik
operasyonlara karşı değilim. Misal, iç deviasyon ya da horlama sorunu sebebiyle
düzeltilen burnundaki dış eğrilik de bu ameliyatla giderilmiştir, oh missindir.
Ya da çenedeki çıkıklık ile konuşma ve yemek yemede çektiğin zorluk ortadan
kalkar, düşük göz kapaklarının düzeltilmesi sayesinde baş ağrıların azalır, bunlar
gayet normal şeyler, hatta gerekli. Ancak yaşından daha fazla sayıda estetik
yaptıran ve komşumuzun kızıyken Bülent Ersoy’un kuzenine benzeyen ablalarımız
var, ki ben bunlardan birinin annesi olsam ellerimi gökyüzüne kaldırır “böyle
anlaşmamıştık” derim. Net.
Estetik operasyon
dendiğinde aklıma önce aşırının aşırısı pahalıya satılan eşyalar gelir (36,999
liraya TV var mesela bizim orada, bazı yabancı markaların 10bin Ööro’ya indirimde
satılan yelekleri var internette), ardından bombalanmış bir kentin içinden üstü
açık spor arabasıyla geçen genç kızlar ve erkekler gelir. Neden diye sormayın,
hiçbir fikrim yok. Belki de, estetik operasyon denince aklıma ilk gelen ismin
Ajda, hatırladığım ilk şarkısının Petroil, Oh My God! olmasındandır ne bileyim.
Petrol deyince Ortadoğu ülkeleri, oradan savaşlar ve Bosna’da yolda akan kan...
Sokaklarda insan avına çıkan human safari meraklısı “insanmışgibiler” ordusu...
Analoji bizim işimiz! Bütün bunlardır belki bana estetik deyince Beyrut’u
hatırlatan. Oysa bir Küçük Ceylan, bir Ebru Şallı... burnu sıkılmış gibi
konuşan, gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi bakan teyzeler... Hep sonu kötü
örnekleri hatırlıyorum gördüğünüz gibi.
Birkaç kez,
estetik yaptırsam mı dediysem de, engelli koşu pisti gibi olsam da kendime bir
türlü yakıştıramam estetiği. Bana göre değil kardeşim. Eğer ille farklılık
görmek istiyorsam saçlarımı boyuyor, kestiriyorum ya da yüzüme biraz makyaj...
benim gibi yılda üç kez makyaj yapıyorsanız, yüz için olan gece kremini kuruyan
ellerinize sürebilir, maskaranızın içine bolca badem yağı koyup gün boyu ağlak
gözlerle de dolaşabilirsiniz.
Şu Nebahat Çehre ve
Canan Karatay fotolarına bakıp “Karatay teyzedense Çehre’yi dinlerim” diyenlerden
misiniz? Hakikaten dinlediniz mi? Karatay’ı ve Çehre’yi herhangi iki konuda
konuşurken imlası, iddiası, içerik bütünlüğü bakımından misal, dinlediniz mi? Dediklerine
harfiyen uymak gibi bir niyetim yok elbette, buna rağmen ben Karatay’cıyım
baştan söyliim. Neden diye sormayın, Karatay diyetini Dukan ile karıştırıp
ortaya karışık yapıyorum der, sizi de o dipsiz kuyuya atıveririm, yazık olur
ayva göbeklerinize. (Şaka lan şaka. Ne diyet yapcam, manyak mıyım?)
Ben öyle içinde
kedi otundan kurbağa bacağına türlü bitki ve hayvan özlerinin bulunduğu
alternatif tıp ilaçlarına yan gözle bakıyorum. Vücudu dengelediği söylenen
vitamin dolu bitkisel destekler mi? Neyim eksiktir? Kalsiyum? Biraz yoğurt ya
da peynir. Biraz magnezyum yorgun kaslara, ruhun için de bol oksijen ve su. Ha
bir de anlattığımda inanmadığınız yoga var. Ben kendimin yalancısıyım. Otuz gün
yoga denen videoyu açın, birinci gün, ikinci gün... onbeşinci günde sırrınızı
soranlara kıh kıh kıh diye gülüp “ay şekerim valla ne rejim ne spor bildiğin
yiyorum yiyorum kilo almıyorum” demek gelmezse içinizden, ben de Mişel Obamayım...
Şimdi bir
elimizde magnezyum saşe, ötekinde kefir. Sabahları defne sabunuyla yıkıyorum
yüzümü, akşamları elma sirkesiyle siliyorum. Siz gülmeye devam edin, seneye
gitmiş olacak bu kırk yılın kazayakları... (yine de inik göz kapakları için bir
şey önermedi benim doktorlar. Sanırım ille de bir estetik şeysi gerekecek. Du bakali
sorayım bu 60 kişiden estetik uzmanı olan var mıydı? Öğrenince adresini size de
veririm. Niye? Çünkü çok paylaşımcı bi’kimseyim. Şaka be, ne vercem, kimselere
söylemem. Derim ki ay şekerim sabah akşam gözlerimi iri iri açtım ve kırkbir
kere muca kuca tuca dedim, oldu... yahu etmeyin, yumurta akını bıldırcın bokunu
denediniz de bu mu tuhaf geldi?)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder