15 Nisan 2015 Çarşamba

kırk yıllık kazın ayağı öyle değil!

Gece gece, elimde magnezyum saşe, mutfakta anneme kefirin faydalarını anlatırken buldum kendimi. “Bakalım bu sefer neyi deniyoruz” tadında bir bakış atan annem, “kemiklerim kaslarım ağrıyor, faydası olacak mıymış?” diye sordu. Magnezyumu içirirken kadıncağıza, dur dedim, daha saf kilden maske yapacağım sana. Annemi tanıyan bilir, kahvaltıda kızarttığı sosislere ahtapot, zeytin ve salatalığa ise bebek arabasındaki ikiz bebek muamelesi yapabilme olasılığı pek yüksek biridir. Sosyal medya fotoğraflarımdan birinde bu konuyu işlemiştim. Geçen yıl gençleşme eylemi olarak, “anne ya inik gözkapaklarımızı ameliyat ettirek mi?” diye sorduğumda parmaklarıyla gözkapaklarını yukarı ve göz kenarını dışarı doğru ittirip Yukarı Ural-Altaylı gibi bakıp “böyle mi olcem böyle mi?” dediğinde bir süre kendime gelememiştim. Sonra, Arzu sen çok komik birisin. Hı hı, evet, anneme hiç çekmemişim!

Gökhan, dedim. Magnezyum ve kefir için, dedi. Gökhan, 24 yıl önce lisenin sonunda, gemide yapılan muhteşem mezuniyet balosundan sonra orada öylece bıraktığım yaklaşık 60 kişiden biri. Bu 60 kişinin yarısı doktor. Yani gerçekte %50 olmasa da benim açımdan hepsi doktor. Öyle güveniyorum. Öyle içim rahat onlarla konuşurken. Birkaç gün önce buluştuk. Bazılarıyla 24 yıldır görüşmemişim. Bir de sizi bilmem bizim için lise arkadaşlığı bambaşkadır. (yatılı okudum ben! Fırk!) Sanki dün ayrılmış gibiydik.

Konu konuyu açtı, dedim ki estetikti botokstu falan derseniz yemem, söyleyin bakalım nedir sırrı bu kırışıksız suratların, çipil çipil bakışların? Öyle ki birkaçımız lise yıllığındaki halimizle duruyoruz! Biri dedi ki “dört yıldır çalışmıyorum”, öteki herşeye rağmen gülmeye çalıştığından, diğeri genetik olduğundan, bir diğeri bekar ve çocuksuz olduğundan bahsetti. Abartıyorsam nolayım kııız!

ruh banyosu
İşte size formül. Çok çalışmayacaksın, hergün gülmeye bakacaksın, bol su içeceksin, fazladan kaçacaksın, doğuştan gelene (genetik) aykırı hareket etmeyeceksin. Kısacası sınırları zorlamayacaksın...
Fizik bir şeydir kimya herşeydir. Yoga yapınız, doğal organik kimyasal maddelere aşina olunuz (misal elma sirkesi en iyi dezenfektan, yeşil elma en iyi ağrıkesicidir) ve itinayla gülünüz.

Biz ailecek korkarız doktorlardan. Bize birşey yaptıracaksanız doktora söyleteceksiniz. Emir demiri keser. Pısıp acı acı uyarız o reçeteye. Birçok şeyi yapmaktan vazgeçeriz. Bugüne kadar kendimizi emanet ettiğimiz doktor arkadaşlarım üzerimizde hipnotik bir etki yaratmıştır. Rahmetlik anneanneme de birşey içirmemiz gerekecekse “bak doktor Kemal diyor ki” derdik. (Kemal de bu 60 kişiden biri) Yıllar sonra onların bir kısmıyla karşılaştığımda, yirmibeş yıl önceki bakışların aynen durduğunu görünce bir yaşlanan ben miyim diye geçirdim içimden. Yu ar veri rooong dediler. Kahvaltı diye başlayıp sonra iki deniz otobüsünü iskelenin kapısındayken kaçırmak suretiyle bitirmek istemediğimiz sohbette kendimi onsekizlik gibi hissettirdi çeyrek asırlık arkadaşlarım.

Mutteçem Binyıl’daki bacılarımızın güzellik sırrını ifşa ettiğimde (gizli malumat olduğundan, satır arasında – http://sanahaber.blogspot.com.tr/2011/05/diz-mesaj-is-very-kreatif-anam-biliv-mi.html) birçoğunuzun önce yumurta akını, yazıyı tümden okuyanların da bıldırcın bokunu denediğini biliyorum. Aradan birkaç yıl geçince, mevzuyu yeniden ele alayım dedim.

Estetik operasyonlara karşı değilim. Misal, iç deviasyon ya da horlama sorunu sebebiyle düzeltilen burnundaki dış eğrilik de bu ameliyatla giderilmiştir, oh missindir. Ya da çenedeki çıkıklık ile konuşma ve yemek yemede çektiğin zorluk ortadan kalkar, düşük göz kapaklarının düzeltilmesi sayesinde baş ağrıların azalır, bunlar gayet normal şeyler, hatta gerekli. Ancak yaşından daha fazla sayıda estetik yaptıran ve komşumuzun kızıyken Bülent Ersoy’un kuzenine benzeyen ablalarımız var, ki ben bunlardan birinin annesi olsam ellerimi gökyüzüne kaldırır “böyle anlaşmamıştık” derim. Net.

Estetik operasyon dendiğinde aklıma önce aşırının aşırısı pahalıya satılan eşyalar gelir (36,999 liraya TV var mesela bizim orada, bazı yabancı markaların 10bin Ööro’ya indirimde satılan yelekleri var internette), ardından bombalanmış bir kentin içinden üstü açık spor arabasıyla geçen genç kızlar ve erkekler gelir. Neden diye sormayın, hiçbir fikrim yok. Belki de, estetik operasyon denince aklıma ilk gelen ismin Ajda, hatırladığım ilk şarkısının Petroil, Oh My God! olmasındandır ne bileyim. Petrol deyince Ortadoğu ülkeleri, oradan savaşlar ve Bosna’da yolda akan kan... Sokaklarda insan avına çıkan human safari meraklısı “insanmışgibiler” ordusu... Analoji bizim işimiz! Bütün bunlardır belki bana estetik deyince Beyrut’u hatırlatan. Oysa bir Küçük Ceylan, bir Ebru Şallı... burnu sıkılmış gibi konuşan, gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi bakan teyzeler... Hep sonu kötü örnekleri hatırlıyorum gördüğünüz gibi.

Birkaç kez, estetik yaptırsam mı dediysem de, engelli koşu pisti gibi olsam da kendime bir türlü yakıştıramam estetiği. Bana göre değil kardeşim. Eğer ille farklılık görmek istiyorsam saçlarımı boyuyor, kestiriyorum ya da yüzüme biraz makyaj... benim gibi yılda üç kez makyaj yapıyorsanız, yüz için olan gece kremini kuruyan ellerinize sürebilir, maskaranızın içine bolca badem yağı koyup gün boyu ağlak gözlerle de dolaşabilirsiniz.

Şu Nebahat Çehre ve Canan Karatay fotolarına bakıp “Karatay teyzedense Çehre’yi dinlerim” diyenlerden misiniz? Hakikaten dinlediniz mi? Karatay’ı ve Çehre’yi herhangi iki konuda konuşurken imlası, iddiası, içerik bütünlüğü bakımından misal, dinlediniz mi? Dediklerine harfiyen uymak gibi bir niyetim yok elbette, buna rağmen ben Karatay’cıyım baştan söyliim. Neden diye sormayın, Karatay diyetini Dukan ile karıştırıp ortaya karışık yapıyorum der, sizi de o dipsiz kuyuya atıveririm, yazık olur ayva göbeklerinize. (Şaka lan şaka. Ne diyet yapcam, manyak mıyım?)

Ben öyle içinde kedi otundan kurbağa bacağına türlü bitki ve hayvan özlerinin bulunduğu alternatif tıp ilaçlarına yan gözle bakıyorum. Vücudu dengelediği söylenen vitamin dolu bitkisel destekler mi? Neyim eksiktir? Kalsiyum? Biraz yoğurt ya da peynir. Biraz magnezyum yorgun kaslara, ruhun için de bol oksijen ve su. Ha bir de anlattığımda inanmadığınız yoga var. Ben kendimin yalancısıyım. Otuz gün yoga denen videoyu açın, birinci gün, ikinci gün... onbeşinci günde sırrınızı soranlara kıh kıh kıh diye gülüp “ay şekerim valla ne rejim ne spor bildiğin yiyorum yiyorum kilo almıyorum” demek gelmezse içinizden, ben de Mişel Obamayım...


Şimdi bir elimizde magnezyum saşe, ötekinde kefir. Sabahları defne sabunuyla yıkıyorum yüzümü, akşamları elma sirkesiyle siliyorum. Siz gülmeye devam edin, seneye gitmiş olacak bu kırk yılın kazayakları... (yine de inik göz kapakları için bir şey önermedi benim doktorlar. Sanırım ille de bir estetik şeysi gerekecek. Du bakali sorayım bu 60 kişiden estetik uzmanı olan var mıydı? Öğrenince adresini size de veririm. Niye? Çünkü çok paylaşımcı bi’kimseyim. Şaka be, ne vercem, kimselere söylemem. Derim ki ay şekerim sabah akşam gözlerimi iri iri açtım ve kırkbir kere muca kuca tuca dedim, oldu... yahu etmeyin, yumurta akını bıldırcın bokunu denediniz de bu mu tuhaf geldi?)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sade Hayat Kumpanyası

Gülüşü güzel, dev aynasında  Masmaviydi gözleri. Gördüm. Elimi tuttu sonra, Kızıldı saçlarım, Sarı değildi onunkiler oysa. Sözleri bir çar...