7 Mayıs 2015 Perşembe

hayat bana sürreal

Beni okurken gülüyorsun da hani “ulan çok keyifli bir hayatım olduğunu” düşünüyorsun ya, işte tam o anda şu cümleyi iki kez okur musun lütfen: Bir çocuğun, annesi tarafından “hadsiz, terbiyesiz” diyerek azarlanışına tanık olmuş bir anne adayıyım (did you really mean that! hemen heycan yapma, yok bir gelişme, çocuğum olmadığına göre ben de bir adayım bugüne bugün demek istedim). Ne diyorduk? Acı.

Elimde karton bardakta kahve, dışarıda hava almaya çalışıyorum, sanılanın aksine, tam zamanlı yazar olmak hayaliyle bir süre için bir avm’de konuşlandım. Benim gibi migrenle evli birinin böyle elektrik yüklü kapalı mekandan radyasyondan kaçar gibi kaçması gerekirken (elinde süpürgeyle gaçıl gaçıl diyerek-hayal et!) 385 gündür buradayım. Mağdur edebiyatından hoşlanmam. Ah-vahlanacak değilim. Bir süre daha burada olmak zorundalığıma, gözlemcilik oyunum için bir cennette olduğumu düşünmeye çalışarak nanik yapıyorum. Bir tek gün yerimde olabilseniz, işimin ne kadar harika olduğunu söylerdiniz. Ama bence asıl harika olan, burada daha sonra yapacaklarım için yeterince iyi bileniyor olduğum.

Derken kadının biri “hadsiz, terbiyesiz” diye bağırdı. Aha dedim, ekşın var! Kesin taciz falan. Bir kadın, 6-7 yaşlarında bir kız çocuğunu karşısına almış, sanki bütün hayalleri yıkılmış da ne bileyim onca yıllık saçını süpürge etmişliğini, mesela rezillik çıkararak ya da, daha büyük, emeği çalarak, ruhları çalarak falan böyle en şaşaalısından bir suçla taçlandırmış gibi, yüzünde acı bir ifadeyle azarlıyordu. 6-7 yaşlarında bir kız çocuğuna, kendi çocuğuna, sana verdiğim o emeklere yazık dercesine bakıyordu. “Ben ki seni biraz eğlen diye getirdim, yaptığına bak mahvettin bütün günümü.” Hayat tepeme yıkıldı. Kadın bağırınca değil de kızın yüzünü görünce. Çaresizliğini, korkusunu ve sanki bir yoğun bakım kapısında doktordan “ümit yok” lafını duymuşluğunu görünce herşey tepeme iniverdi birden. “Anne lütfen” dedi. Bacak kadar kız dedi lan. Lütfen dedi.

Alt tarafı, muhtemelen, annesi birkaç kıyafete eşyaya bakarken çocuk da yanındaki bibloluğunu sürdürsün, hiçbirşeye elini sürmesin, bir şey de istemesin ki annesi alacağını alabilirse ona da ne bileyim bir dondurma falan alır belki diye girilen alışveriş merkezinde, çocuk bu, birşey istemişti ya da kendisine tanınan çocukluk hevesini biraz uzatmıştı. Dışarıda delicesine güneşli bir nisan sabahı var anne, azcık da güneşe bakalım demişti belki de. Bunu demeyi becerememiş ya da istediği alınmayınca huysuzluk yapmış olması mı bu lafı yedirmişti ona? Yahu söylesin biriniz, hangi çocuk ve neden hadsiz ve terbiyesiz olabilir? O yaşta bir çocuk haddi terbiyeyi nerden bilir? (Lütfen dedi çocuk. haa bunnar güzel sorular bacım, cümle içinde geçmediyse demek, anne de azıcık olsun kendine bakmasın mı? sonra o aynalar tükürmez mi insanın suratına? Sen neredeydin bu çocuk zıvanadan çıkarken diye? Aklımda deli sorular).

Hergün, günde yüz defa karşılaştığım bu manzaralardan sonra, depremzede bölgeye giden ve psikolojik destek vereceğim derken kendi psikolojik vaka haline gelen gönüllüler gibiyim. Burası mayınlı bölgem benim. Aklıselim insanım, sosyal hizmetler teyzesi görünümünde, saçlarımı enseden topuz yapıp siyah çerçeveli gözlüklerimin üstünden dik dik bakıp tayyörünün kenarını çekiştire çekiştire kapılardan seyirtesim, bu çocukların topunun birden elinden tutarak E.T. gibi uzaya süzülesim ve daha güzel bir dünya kurmak üzere Mars Projesi’ne katılasım var. Kalabalık gelicez söyleyin hazırlık yapsınlar. Temiz çarşaf, diş fırçası, glutenli gıda ve yıldız tozu istiyoruz. Yeni bir gezegende hayat için bunlar yeterli bence.

Beni bu mengeneli hayatın içine çeken trajikomikli ahvalden bahsediyim biraz cicim. Gittiğim heryerde bulur beni trajedi. Aklımı kaçırmamamı sağlayan şey, buna dışarıdan bir oyun hamuruymuş gibi bakabilme yeteneğim. Sizin ağladığınız manzaradaki saçmalığı ya da aykırı durumu, tutarsızlığı, oksimoron tadındaki yorumu bulup çıkartmak konusunda ustayım. Herşey, gerçeği görmeye başladığınızda başlıyor. Ne diyorduk? Acı. O çocuğun çektiğinden daha fazlası, onlar uzaklaştığında sana kalan acı. Bununla başetmenin yollarından en zorunu seçtim ben. Gördüklerimi formaldehite yatırıp sirke buharından geçiriyorum. Al sana!

Hani şu zekasıyla rezil olan insanların ülkesi var ya. İşte ondan bizim apartmanda da var. 385 gündür, her gün gittiğim AVM ofisimden, aklımda deli sorularla “kesinkes bir vaka yaşanmış” apartumanıma geldiğimde hissettiğim şey bu; Kaynımda da var, fıtık!

Anlatayım. İskanı henüz alınmamış bir binadan ev kiralamak lanetini bir kez almışız üstümüze. Eve taşındığımın üçdörtbeşinci gününde, epi topu sekiz dairenin dördü doluyken ve ben geldiğimin akşamına tamamıyla tanışmak durumunda kalmışken, kapımı çaldı bir yabancı. Ben yaşlarda, sevimli, hafif hippi kıyafeti, hızması, saçları ve nazik sesiyle ahan da dedim bir arkadaş buldum! Neredeyse hayatımda ilk kez, apartmanımda bir arkadaşım olacak. Yazlık arkadaşı gibi. Yatılı okul arkadaşı gibi. Ay bir kıvandım gönendim...

Üst katta dedi. Oturuyorum dedi. Acaba dedi. Ben de sendenim sanırım galiba, bence kesin, dedi. Bunca yıllık aykırı hayatta biriktirdiğim ne kadar şey varsa, bir kameranın vizöründen bakar gibi görsem görsem anlatsam, sen de yazsan, sonra birlikte okuyup okuyup gülsek? Hem sınırsız goygoy yaparım, hem Çarşı fala da karşı ama neyse hadi fala da bakarım seni mi kırcam. Dedi.

Bunları kesin demiş olmalı. Demediyse de şimdi okurken valla senaryo okumam olmayaydı, şu dekor da beni yormayaydı kesin derdim, demiştir. Kendisi tüm bu krizlerin, travmaların, su patlamalarının, sinir patlamalarının trafo infilaklarının ortasında akıl sağlığımın yerinde kalma sebebidir. Dağlar kızıdır, eli belinde, aklı yerindedir. Evcek “niye buraya geldik ki hadi gidelim” diyaloğuna girdiğimiz her seferinde “komşumla tanışacağımız varmış” deyip avunuyoruz. İşte bu komşum, onbeş günde doksan metreküp suyu harcayıp hala suda çözünmemiş bir canlı türü olarak bilime meydan okuyor, yani yöneticiye göre kesin kullanmışlardır, sular idaresi ve birtakım yetkili mühendis kaynaklara göre “böyle bir suyun kullanılması için eve sanayi tesisatı kurulmuş olması gerek.” Kendisi, mutfaktaki su borularından gelen besteli tıkırtılar dalında seneye ödüle layık sakinimizdir, lakin sakin değildir. Tüm bunlar yaşananların yüzde 10’udur ve anladığınız üzere apartumanımız 400 günlük yepisyeni bir Çin Malı kentsel dönüşüm harikasıdır. Haftada en az üç kez komşumla buluşur, kahve eşliğinde mahalle dedikodusu yapar, stres atarız. Yapmazsak çatlayacağımızı bilerek. Az önce de yazımın orta yerinde (ve gecenin ikibuçuğunda) yeni bir vaka nedeniyle bir araya geldik ve birden tünelin sonundaki ışığı gördüm. Laaan dedim, sanahaber hep ülke gündemine mi bakacak? Marmara baskısı, Anadolu baskısı, derken, al sana Sanahaber’in mahalle baskısı, mis gibi. Dadından yinmez! İşbu niyetle size biraz ahvalimden bahsetmeye devam edeyim.

Bu eve geldiğimiz gündü. Benim için yeni bir evde hayat bilgisayar-kahve-internet ile başlar. Bunlar yoksa henüz taş devrindeyiz demektir. İnternetim yoksa hayat damarlarımın tamamı kesiktir ve biraz acele edelim, daha evrimleşmemiz gereken birmilyon yılımız var, Çekom beni bekler edasıyla ortada dört dönerim. Facebooksuz nefes alamadığımdan değil, işimin çoğu internete bağımlı olduğundan.

Telefonu bağlatacağız, neyse ki Telekom jet hızıyla damladı. Ama hattı bağlayamıyorlar çünkü elektrik yok duvardaki girişlerde. Ev sahibi geldi (o da komşu), derken apartmanın işlerini de yapmış olan elektrikçi çağrıldı. Oturma odasındaki prizlerde ve telefon kutularında elektrik yok. Burası yeni bir bina, yüksek(!) müteahhitimiz son kalite en üst kalite diye diye apartuman içinde geziniyor günde beş vakit! Elektrikçi bana döndü ve “telefonu salonda kullansanız olmaz mı orada elektrik vardı” dedi. Ama dedim kablolu TV de çalışmıyor, ben bu odada oturacağım. “E onu da salondaki kablodan buraya çeksek, uzatma kablosuyla olmaz mı” dedi. Bana dedi... Ev sahibim elektrikçiye “sen bu evi çalışır teslim etmiştin, bunun neresi çalışıyor bir de bana göster bakalım” derken kendime gelmişim... O günün, sonraki tüm vakaların başladığı gün olduğundan haberim yoktu.

Birkaç gün sonra, komşu arkadaşımın camlarındaki güvenlik demirlerinin yapılması üzerine bıdıbıdılar yapılırken gece evine hırsız girdi. Apartmanı hafiften ayağa kaldırdık, bu nasıl iş diye. Birkaç gün sonra arkadaşlarımdan biri kalmaya geldi ve sabah “Arzu gece banyodan acayip tıkırtılar geldi, korktum” deyince bende ip koptu. Yüksek mütayit amca sonraki haftalar boyunca komşumla benden köşe bucak kaçtı. Şimdi kara listesindeyiz, telefon numaralarımız engelli ve mahallede karşılaşmamak için tebdil-i kıyafet gezdiğini duyduk. Biz söze başlayınca dili dolaşıyor, eli ayağı karışıyor ve erör veriyor, naapsın adam.

Uzun lafın kısası, devamı aynı Arabesk filminin sonundaki anlatıcının sesinden, “Arzu ve komşusu sonraki aylar boyunca biri doksan metreküp suyla gelen iki sel felaketi, bir trafo infilakı, bir soygun ve iki zorla binaya girme teşebbüsü, ondört elektrik kesintisi (biri black out olmak üzere), altı klozet arızası, yirmisekiz priz değişimi, onbir elektrik faturası itirazı, doksansekiz su faturası kavgası, yirmidört “aydat ve elektirk ödemesi” uyarısı, yüzotuzdokuz “bunlar yeni gelen cıbıl komşular” mahalle baskısı (kısa kollu tshirte cıbıl deniyor burada), bitmek bilmeyen “nerden geliyon neree gidiyon” seslenişi ve daha nice stresli sıkıntılı, üç oda bir salon, ferah merkeze metroya yakın, dertsiz düplekis dayre sendromu” yaşadılaaar durdular.

Beni okurken gülüyorsun da hani “ulan çok keyifli bir hayatım olduğunu” düşünüyorsun ya, işte tam o anda şu cümleyi de iki kez okur musun lütfen: üst komşusu onbeş günde doksan metreküp su kullanmış ve evini su basmamış bikimseyim ben! Sekiz daireli apartumanda dairelerin toplam su tüketimi 25 metreküpken binadan daha küçük bahçeye 45 metreküp su kullanılmış bir apartuman burası. Bahçe giriş kapısı ayar tutmadığından sürekli takılan, bu yüzden bir yılda altı defa tamir geçiren, giriş sokak aydınlatmaları bahçe kapı demirlerine bağlanarak giriş çıkışta kapıyı tutana elektrik çarpması sağlanmış, özel bir dekorasyona sahip bir apartuman. Dış güvenlik kamera sistemi kurulabilsin diye duvar içlerine döşenmiş CTV sistem kablolarımız var ama bina içi ampullerimiz haftada bir patlıyor, o ayrı. Sulak arazide kurak keyif çatan komşumun deyimiyle nam-ı diğer “Çin Malı Apartmanı”

Şimdi sen tüm bu komiklikleri işkembe-i kübraya borçlu olduğumu düşünedur. Ben, gecenin üçünde, apartmana girmeye çalışan polislere üstünde Wild Cute Sexy yazılı tshirt ve altında çizgili picamasıyla hesap soran kadının uyku sersemliğiyle imtihanı konulu kurgumu yazmaya gidiyorum. O değil de saçları bari düzelteydik eyiydi.


(*yazıda geçen "düplekis dayre" bölgeme yakın kiralık ev ilanıdır ve kirası 1800TL olup sürreal olmadığı onaylanmıştır. rivayet odur ki dayrenin alt katı 75 ve üst katı 45 olmak üzere toplamı 120m2dir, iki kat arasında tırmanma malzemesi yardımıyla geçişin sağlanabildiği sanılmaktadır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sade Hayat Kumpanyası

Gülüşü güzel, dev aynasında  Masmaviydi gözleri. Gördüm. Elimi tuttu sonra, Kızıldı saçlarım, Sarı değildi onunkiler oysa. Sözleri bir çar...