7 Mayıs 2015 Perşembe

Siz yokken ben vardım (30/01/2015)

Bir arkadaşım, “kitap çıkınca bu soruları çok soracaklar şimdiden hazırla cevaplarını” dedi. Beni çok tanımayan bir arkadaşmış demekse (ingilizler buraya grin yazıyorlar, bugünün nesli sesli güldüm diyor). Önce değişik olmayan sorulara yanıt vereyim.
  • Dublör kullanmadım (bu kitabı sen mi yazdın?).

  • Elektronik ortama aktarımı 3 ay, basılması 10 yıl (Müteferrika’nın askerleriyiz!), yazması 40 yıl sürdü (ne kadar sürede yazdın?).

  • Polisiye roman, seri katilden bahisle. Sence? (kitapta kendini mi anlattın?)

  • Sık sorulan son soru da sanırım roman yazmanın nereden aklıma geldiği sorusu. Anlatsam o da ayrı bir roman olur, bunu blog yazılarımdan okuyalım mı? (birer kahve alır mıyız? Yol uzun).


Neden yazar oldum? Arada farklı olmak için sorulurmuş. Şaşırtmaca yani. He kardeşim he, biz de oralıyık.

Olmadım. Yazardım. Çok ve kısa kısa, sürekli, bulabildiği her sellülozdan mamul nesneye yazı yazan bir tiptim. Hiçbiri çocuk çiziktirmesi değildi, aksine hepsi anlamlı ve bir içerik dahilindeydi.

Düşünmeden konuşmayacaksam ve benim gibi tezcanlı bir insan için derdini anlatmadan önce düşünmek alabildiğince zorsa, en güzeli yazayım demiş bir çocuktum. Bunu dediğimde kaç yaşındaydım sormayın, üzülürsünüz. Beyninde koşan kırk tilkinin kuyruğunu çoktaan bağlamışken hala biraz daha düşünmek zorunda kalmak bıkkınlığı ile geçen birkaç saniyeden bahsediyorum. O size kısacık gelen birkaç saniye, benim çoktaan başka bir şey düşünüp de uygulamaya koyduğum süreydi ve ben o bekleyişten çok sıkılıyordum. (Hala sıkılıyorum, yeminle). Düşünmeden konuşayım derdinde oluşumdan değil, o konuşmaya ait düşünme evresini kimbilir ne zaman zaten atlattığımdan. Veri bankası çoktan doluydu yani. Sonra “ay Arzu bazen çok konuşuyor.” Konuyu kaçırdım demiyorsun da.

Biryerlerde anlattım ve yazdım; daha çocukken (yaşı yazmıyoruz, anladığınız üzere) teyzemin “ama bu çocuk okuma yazma biliyor?” sorusuna annemin “vallaha biz öğretmedik” diye cevap verişi ile aynı günlerde yazar adayı olarak zaten mevcuttum. Trouble kid değildim ama normal olmadığım da bir gerçekti.

Bir çocuğun, çevresi tarafından kendisiyle ilgili olarak ortaya konan “şimdi bu nasıl bir şey? Napıcağız biz bunla? Nasıl kapanıyo bu?” bakış açısının farkında olması. Acı olan buydu. Bu acıyı “olumlamanın” tek yolu da yok saymaktı. Diğer bir deyişle, “süper bir şey” olduğumu düşündüklerini düşünerek bunun sonucunun ne kadar harika bir şey olduğunu göstermek. Acı yok! Acı yok! Daha çocukken yazıyordum anlayacağınız. Delicesine bir tasvir, durum tespiti ve gözlem sonuçlarını aktarma çabası. Replikler, definişınlar, kitaplardaki cümleleri kağıda geçirmeler, gazete kupürlerini, harflerini kesip birleştirerek yazılar yazmalar... Hayalindeki dünyaya ilişkin bir seçki. Sonra bir polisiye film/dizide kesik harflerle yazılmış bir tehdit mektubunu görünce “aa o da benim gibi yapmııış” diye sevinmeler... Bu yüzdendir polisiyeye hayranlığım. “şerefsizim benim aklıma gelmişti!”

Okulöncesi bir çocuğun anası olsam ve onu bunları yaparken/yaptıktan sonra yakalasam akıl sağlığımdan istifa eder, kendimi bir kliniğe kapatırım. Annem, üzerine yazı yazılabilir hiçbir materyali benden saklamama yolunu seçti. Hatta kullanılmış kağıtlardan aynı boyda parçalar kesip bana notluk yapmışlığı, deney manyağı olduğum için bütün bir pazar öğleden sonrasında prizma deneyi için salonda güneşi kovalamışlığı var. O gün bugün, 35+ yıldır, bizim aileden kim elimde bir defter/kağıt/kitap  görse “bırakın çalışsın çocuk” der. Beni hayata saldılar.

Nooldu sonra? Yine dürtmeyi unuttun, ben tek tek basaraktan bade süzerekten seni kağıt helvaynan bıraktım, kahve molası bitti, mesai başladı... Ama hakkımı teslim et, bu sefer püskürtmedin, e dünden bir rezil olmuşluk varsa demek. Çok üstüne gitmeyelim straz taşlı kitlenin.

Değişik soru soracaksanız “neden senin çocukluğundan çok arkadaşın yok”u seçebilirsiniz, mirim sen olsan benimle arkadaş olur muydun? Şahsen ben olmam.


Anladığınız üzere, yazmak eylemi benim için, belki onca yıl ya da son onbeş dakikadır söyleyemediğim her şeyi bir çırpıda aktarıp geçmek, kurtulmak/sonra işime bakmak, ahan da söyledimci, oh be artık biliyorlarcı, ama en çok da “sevimliyim lan ben!”ci bir tavır, bir duruş, bir yaşam biçimi. Yani doğrusu neden yazar oldun değil, niye benim şimdi haberim oluyo??? tam da dönemin en “sık kullanılan” haliyle. Cevap başlıkta duruyor. Truth is out there bacım. Go get it.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sade Hayat Kumpanyası

Gülüşü güzel, dev aynasında  Masmaviydi gözleri. Gördüm. Elimi tuttu sonra, Kızıldı saçlarım, Sarı değildi onunkiler oysa. Sözleri bir çar...