Bir arkadaşım, “kitap çıkınca bu soruları çok
soracaklar şimdiden hazırla cevaplarını” dedi. Beni çok tanımayan bir arkadaşmış
demekse (ingilizler buraya grin yazıyorlar, bugünün nesli sesli güldüm diyor).
Önce değişik olmayan sorulara yanıt vereyim.
- Dublör kullanmadım (bu kitabı sen mi yazdın?).
- Elektronik ortama aktarımı 3 ay, basılması 10 yıl (Müteferrika’nın askerleriyiz!), yazması 40 yıl sürdü (ne kadar sürede yazdın?).
- Polisiye roman, seri katilden bahisle. Sence? (kitapta kendini mi anlattın?)
- Sık sorulan son soru da sanırım roman yazmanın nereden aklıma geldiği sorusu. Anlatsam o da ayrı bir roman olur, bunu blog yazılarımdan okuyalım mı? (birer kahve alır mıyız? Yol uzun).
Neden yazar oldum? Arada farklı olmak için sorulurmuş.
Şaşırtmaca yani. He kardeşim he, biz de oralıyık.
Olmadım. Yazardım. Çok ve kısa kısa, sürekli,
bulabildiği her sellülozdan mamul nesneye yazı yazan bir tiptim. Hiçbiri çocuk
çiziktirmesi değildi, aksine hepsi anlamlı ve bir içerik dahilindeydi.
Düşünmeden konuşmayacaksam ve benim gibi
tezcanlı bir insan için derdini anlatmadan önce düşünmek alabildiğince zorsa,
en güzeli yazayım demiş bir çocuktum. Bunu dediğimde kaç yaşındaydım sormayın,
üzülürsünüz. Beyninde koşan kırk tilkinin kuyruğunu çoktaan bağlamışken hala
biraz daha düşünmek zorunda kalmak bıkkınlığı ile geçen birkaç saniyeden
bahsediyorum. O size kısacık gelen birkaç saniye, benim çoktaan başka bir şey
düşünüp de uygulamaya koyduğum süreydi ve ben o bekleyişten çok sıkılıyordum. (Hala
sıkılıyorum, yeminle). Düşünmeden konuşayım derdinde oluşumdan değil, o
konuşmaya ait düşünme evresini kimbilir ne zaman zaten atlattığımdan. Veri
bankası çoktan doluydu yani. Sonra “ay Arzu bazen çok konuşuyor.” Konuyu
kaçırdım demiyorsun da.
Biryerlerde anlattım ve yazdım; daha çocukken
(yaşı yazmıyoruz, anladığınız üzere) teyzemin “ama bu çocuk okuma yazma
biliyor?” sorusuna annemin “vallaha biz öğretmedik” diye cevap verişi ile aynı
günlerde yazar adayı olarak zaten mevcuttum. Trouble kid değildim ama normal
olmadığım da bir gerçekti.
Bir çocuğun, çevresi tarafından kendisiyle
ilgili olarak ortaya konan “şimdi bu nasıl bir şey? Napıcağız biz bunla? Nasıl kapanıyo
bu?” bakış açısının farkında olması. Acı olan buydu. Bu acıyı “olumlamanın” tek
yolu da yok saymaktı. Diğer bir deyişle, “süper
bir şey” olduğumu düşündüklerini düşünerek bunun sonucunun ne kadar harika bir
şey olduğunu göstermek. Acı yok! Acı yok! Daha çocukken yazıyordum
anlayacağınız. Delicesine bir tasvir, durum tespiti ve gözlem sonuçlarını
aktarma çabası. Replikler, definişınlar, kitaplardaki cümleleri kağıda
geçirmeler, gazete kupürlerini, harflerini kesip birleştirerek yazılar
yazmalar... Hayalindeki dünyaya ilişkin bir seçki. Sonra bir polisiye
film/dizide kesik harflerle yazılmış bir tehdit mektubunu görünce “aa o da
benim gibi yapmııış” diye sevinmeler... Bu yüzdendir polisiyeye hayranlığım.
“şerefsizim benim aklıma gelmişti!”
Okulöncesi bir çocuğun anası olsam ve onu
bunları yaparken/yaptıktan sonra yakalasam akıl sağlığımdan istifa eder,
kendimi bir kliniğe kapatırım. Annem, üzerine yazı yazılabilir hiçbir materyali
benden saklamama yolunu seçti. Hatta kullanılmış kağıtlardan aynı boyda
parçalar kesip bana notluk yapmışlığı, deney manyağı olduğum için bütün bir
pazar öğleden sonrasında prizma deneyi için salonda güneşi kovalamışlığı var. O
gün bugün, 35+ yıldır, bizim aileden kim elimde bir defter/kağıt/kitap görse “bırakın çalışsın çocuk” der. Beni
hayata saldılar.
Nooldu sonra? Yine dürtmeyi unuttun, ben tek
tek basaraktan bade süzerekten seni kağıt helvaynan bıraktım, kahve molası
bitti, mesai başladı... Ama hakkımı teslim et, bu sefer püskürtmedin, e dünden
bir rezil olmuşluk varsa demek. Çok üstüne gitmeyelim straz taşlı kitlenin.
Değişik soru soracaksanız “neden senin
çocukluğundan çok arkadaşın yok”u seçebilirsiniz, mirim sen olsan benimle
arkadaş olur muydun? Şahsen ben olmam.
Anladığınız üzere, yazmak eylemi benim için,
belki onca yıl ya da son onbeş dakikadır söyleyemediğim her şeyi bir çırpıda
aktarıp geçmek, kurtulmak/sonra işime bakmak, ahan da söyledimci, oh be artık
biliyorlarcı, ama en çok da “sevimliyim lan ben!”ci bir tavır, bir duruş, bir
yaşam biçimi. Yani doğrusu neden yazar oldun değil, niye benim şimdi haberim
oluyo??? tam da dönemin en “sık kullanılan” haliyle. Cevap başlıkta duruyor.
Truth is out there bacım. Go get it.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder