31 Temmuz 2018 Salı

Sacred Games: Gerçeğe Tahammülünüz Ne Kadar?

İlk yayın: 31/7/2018-Birdizihaber.com
Birdizihaber ekibinden yazar arkadaşım Utku, Sacred Games ilk bölüm yorumunu yayınladığında, Amir Khan filmlerinden sonra, başka etkileyici bir Hint yapımı izleyeceğimi düşünerek çok heyecanlandım. Nihayetinde Avrupa ve kuzey ülkeleri dizilerinin dışında sektörden böylesi sürprizler fazla çıkmıyordu. Kıştan bahara Şahsiyet’le yerli yapımlarda şaşırma kotamı doldurmuşken Sacred Games deyim yerindeyse Pandora’nın Kutusu gibi açılıp ortalığa saçıldı. Hazır Utku bütün detayları vermişken tekrardan kaçınayım, sizi komşu yazıya davet edeyim. Önce Utku’nun yazısını okuyun, sonra buradan devam edersiniz. Yazı uzun, hava sıcak, konu demini almış, haydi yola çıkalım!

Kutsal Oyunlar: Bir fantastik-siyasi-polisiye uyarlaması

Dizinin Türkiye’de henüz ahım şahım bir kitle tarafından izlendiği ve ilgi gördüğü söylenemez. Hazır basın duyurularını haberleştiren kanallar dışında yerli yorum sayfalarında Sacred Games bahsine pek rastlamadım. Bunda hem ulusal kanallarda yayınlanmıyor oluşu hem de bir Hint dizisi olmasının etkisi büyük tabii. Hatta IMDB puanı ve yorumlarının Hintliler tarafından girildiği, Netflixplatformundaki ilk Hint dizisi olduğundan dizinin başarısının köpürtüldüğü gibi sosyal medya iddialarına bakılırsa bu yazıyı neden yazdığım da sorgulanabilir. Sahi, bir Hint dizisinden ne çıkabilir? Sabredin, birazdan ortalık aydınlanacak.
Hindistan’ın son 30 yıllık siyasi tarihine, bireysel bir mafya-polis mücadelesi üzerinden bakan Sacred Games’in sekiz bölümlük ilk sezonu, uyarlandığı 928 sayfalık romanın (Vikram Chandra – 2006 basımı aynı adlı eseri) yalnızca dörtte birini kapsıyor. Bu açıdan daha iki hatta üç sezonluk hikâyesi bulunan dizi sahip olduğu siyasi eleştirel bağlam bakımından bir de sansür olasılığıyla karşı karşıya geldi. Sansür demeyelim de her gerçek her coğrafyada birilerini rahatsız eder diyelim. Peki, dizi hakkındaki şikâyetler ve eleştiriler ne kadar haklı ya da haksız? Başka bir soruyla devam edelim önce.

Kazara başarı mümkün mü?

Slumdog Millionaire (Milyoner) filmini hatırlıyor musunuz? 2008 yapımı film, Mumbai’de sokaklarda büyüyen bir çocuğun, Kim Milyoner Olmak İster Hindistan versiyonunda yarışıp büyük ödülü alışını, her bir sorunun cevabında geçmişine dönerek anlatır. O yoksulluk, o acı, o Mumbai sokaklarındaki karanlık dünya. Çocukların yoksulluğu oldukça kalıcı bir meseledir ve ortadan kaldırması hiç kolay değildir diyor toplum biliminin insanları. Milyoner, çocuk yoksulluğunu çocuğun gözünden anlatabilmiş bir filmdi denebilir. Peki, Milyoner’in aldığı Oscar ödülü, bize arada sırada Eurovision Şarkı Yarışmasında derece vermeleri gibi, Batı’nın Hindistan’a bir göz kırpması mıydı? Başarı kazara mıydı yani?
Hem çocuk oyunculara davranışı, hem Mumbai’yi dünyaya anlatma biçimi, hem de başroldeki sokak çocuğu karakterinin mükemmel İngilizce konuşması gibi birçok başlıkta eleştiri yağmuruna tutulan film, “bunlara rağmen” ya da belki “sırf Batı Hindistan’ı selamlamak istedi diye” OSCARBAFTA ve Golden Globe gibi dünyanın en prestijli ödüllerini topladı ve hafızalarda yer etmeyi başardı. Bunda, ait olduğu ülke ve kültürün kendine saklamak isteyeceği bazı gerçekleri dile getirebilmeye açık oluşunun payı olduğunu düşünüyorum. Bir karşılaştırma olması açısından, Milyoner ne kadar “bulunmaz bir Hint kumaşıysa” Sacred Games bir o kadar genzinizi yakan Hint baharatı. Sevmeyebilirsiniz, ama ikisini de unutamazsınız.

Kral çıplak diyebilir misiniz?

Bir gün biri çıkıyor ve yaşadığınız topraklarda gözünüzün önünde olanlar hakkında kurgusal bir biçimde “kral çıplak” diyor. Diyenler var, ben izlediklerimin yalancısıyım. Tabii bu söylemin ne kadarının bireysel ya da toplumsal bir pencereden ortaya konacağı ya da hangisinin gerçek bir başarı olacağı bu yazının konusu olmasın, zira çok derin bir mesele. Yazımın özelinde Sacred Games, nasıl denir, hani dizi çekerken dekorundan kostümüne, repliklerindeki jargondan çalan müziğe kadar her şey o dönemi yansıtmalıdır ya, işte bunu bir adım öteye götürüp bireysel derdini anlatırken tüm bu dönem malzemelerini ana tema olarak kullanıyor.
Diğer bir deyişle, Hindistan’daki kast sistemi içerisinde ileride nasıl bir hayatı olacağı başından belirlenmiş genç Ganesh Gaitonde, darbeler, suikastlar, yükselen yolsuzluklar ve skandallar gölgesinde sokak çetelerinden mafya liderliğine ulaşmasını genç Sih polis memuru Sartaj Singh‘e anlatırken, paralelindeki tüm olaylar kurgudan çok öte bir gerçeğin dışa vurumu, Hindistan tarihinden alınmış olaylar zincirinden oluşuyor. Hikâye bireysel olsa da karakterlerin evrilişi, konunun bir yerden öbür yere taşınışı toplumsal. Sacred Games bizi 1980’ler ile 2010’lar Hindistan’ı arasında dolaştırarak iktidarın gölgesinde ve iktidara rağmen yeşeren tek kişilik bir mafya imparatorluğunu, kapitalizmin dinamiklerinin değişmeyen yüzüyle birlikte ortaya koyuyor.

Hindistan’ın kurtlar vadisi mi?

Faşizm ve din, kapitalizmin her devirde dostlarıdır. Burada Kürt-Türk ise orada Müslüman-Hindu, ABD’de beyazlar-siyahlardır mesele. Belki de benim çıkarımımdır ama dizinin sekiz bölümü boyunca Gaitonde’nin ağzından aktarılan hikâye bize hiç de yabancı değil. Hatta bütün dünya için oldukça bildik bir ezber. Kısa tarihsel bir hatırlatma olsun:
Hindistan’ın (iki dönem) ilk kadın başbakanı olan, adını yaşıtım herkesin ezbere bildiği Indra Gandhi1966’dan 1977’ye kadar süren sıkıyönetim döneminin mimarıdır ve 1984 yılında bir suikast sonucu öldürülmüştür. İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi’nden mezun pilot oğlu Rajiv Gandhi ise annesinin Sih korumaları tarafından öldürülmesinin ardından Hindistan Ulusal Kongresi parti başkanları tarafından başkanlığa aday gösterilerek başbakan olmuştur. Bu dönemde Sih karşıtı gösterilerle ilgili olarak yaptığı “Dev bir ağaç yıkılırsa altındaki toprak sallanır” yorumu yüzünden çok eleştiri almıştır. Dizide eleştirilen noktalardan biri bu.
Bir diğer olay ise, 1985’de Hindistan Yüksek Mahkemesinin kocasından ayrılan Müslüman kadın Shah Bano’nun nafaka alması yönünde karar vermesi ve Rajiv Gandhi’nin, karara itiraz edip protesto düzenleyen radikal islamcı göstericilerin yanında yer alması. 1986’da Kongre Partisi yüksek mahkemenin kararını iptal etti ancak Rajiv Gandhi bir sonraki yıl ünlü Bofors silah skandalında rüşvet aldı/almadı tartışmalarında itibarını zedelenmekten kurtaramadı (dizideki eleştirilerden bir diğeri). Rajiv Gandhi 1991 yılında uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetti.

Sacred Games, elbette diziden önce romanın yazarı Vikram Chandra da, Hindistan’ın bir dönemine, bizdeki deyişle kurtlar vadisindeki sofralara, inançlar arası çatışmalara, fillerle çimenlere ve bu kargaşada “arada kalanlara” yandan bir bakış atıyor. Yazar Vikram Chandra ile yönetmen Anurag Kashyap’ın kendimce tarzlarını benzetmiş olmam da diziyi başarılı bulmamdaki diğer faktör olabilir, yalan yok. Bu konuda ilgili videoları aşağıya bırakıyorum (ne yazık ki altyazı yok, ama neyse ki Hintliler çok güzel İngilizce konuşuyor).
Sacred Games’in şu ana kadarki ya da en azından benim gözümdeki başarı çizgisi bir tesadüf değil. Kazara, hiç değil. Her bir sahnesinin Amerikan polisiyesi tadında çekildiğini düşündüğüm dizi, Utku’nun yazısında da belirttiği gibi “yaratıcı bir senaryo, etkileyici performanslar” ve film tadında kurgusuyla bu açıdan da başarısını kanıtlamış durumda. Demem o ki yazarı da, yönetmeni de oyuncuları da boş değil.

“Biz yapsak dokuz köyden kovarlar…”

Gelelim bize… Türkiye’de, Slumdog Millionaire ve Sacred Games gibi, merkezinde yer alan konuyu tarihsel olaylara yer vererek gerçekçi bir bağlama oturtan yerli bir dizi çekilseydi, nasıl tepkiler alırdı bir düşünün. Çekilmişi var mı? Hatırlayalım; 12 Eylül’den sonra yeni liberal Türkiye’yi, Turgut Özallı yılları. 1994’te ülkeyi alt-üst eden ekonomik krizi. Bahar olaylarını, 1996’da Susurluk’ta meydana gelen trafik kazasını, sonrasında ortaya çıkan artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı ve “aydınlık için 1 dakika karanlık” sloganlarını hatırlayalım. 1999 Marmara Depremini ve sonrasını… Böyle zamanlarda aklıma bir Fikret Kızılok şarkısı gelir, ne demek isteyeceğimi çok temiz özetler.
İlk dönemlerinde Kurtlar Vadisi, aynı dönemlerde yayınlanmaya başlamış Çemberimde Gül Oya, ardından gelen Hatırla Sevgili bu grupta anılabilir. Peki, dönem dizilerinin hangi biri gerçekten o döneme ışık tutacak veya ilgili olaylar hakkında sözünü yekten söyleyecek kadar açık davranabildi? Davrananların başına ne geldi? Erken final yapmak zorunda mı kaldılar? Sonrasında oynadıkları karakterleriyle ilgili “evet, solcuyu oynadım ama ben muhafazakarım” mı dediler mesela? Bunları hatırlayın ki Sacred Games neden “farklı” bir dizi, az göndermeyle size anlatabileyim. Yekten söylesem dokuz köyden kovarlar nihayetinde…

Anayasal mı özgürsün?

Konumuza dönelim, bir dizi ya da filmde ülkenin siyasi tarihini gerçeküstücülüğe kaçmadan anlamanın ve anlatmanın kolay olmadığı açık. Sacred Games’in, hem uyarlandığı aynı adlı romanın hem de dizinin, tamamen kurgu olduğu altı çizilerek söyleniyor (roman kurgu dalında ödül almıştı). Ayrıca dizinin her bölümünün adı bir Hint efsanesindeki karakter ya da nesneden alınıyor. Ancak göndermeler o kadar gerçekçi ki yönetmenin ve oyuncuların “sadece nitelikli bir kurgu” olduğunu söylediği dizi birçok detayıyla yüzlerde gülümseme yaratıyor. Üstelik bunları anlamak için Hindistan tarihini ve kültürünü çok iyi bilmek de gerekmiyor. Bir yandan biri çıkıp “diziyi izlemeden önce Hindistan tarihi ve kültürü hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor” diyebilir, ancak siz bir de tersinden düşünün; Sacred Games izlediğiniz için merak edip araştıracağınız bir tarih olabilir orada. Koskoca bir Ortaçağ tarihini Game of Thrones ve Vikings sonrasında merak eden olmadı mı? (Bu arada Sacred Games kimi çevrelerde Game of Thrones ve Breaking Bad ile karşılaştırılıyormuş ey ahali!)
Indira Gandhi, Rajiv Gandhi, Müslüman-Hindu çatışmaları, yakılan camiler, kırılan tanrı heykelleri, Ganj Nehri ve kutsal törenler… Bunların Türkiye’deki izleyiciye yabancı kavramlar olmadığını söyleyebiliriz. Sacred Games dönemin referans olaylarından bahsederken belgesel görüntülerden yararlanıyor. Böyle olunca da eleştirilerden kaçamıyor. Ne kadar trajikomik aslında değil mi? Bir olay olmuş, sen bunun basın kaydını almışsın, kurgusal bir çalışmanın içinde “o zaman da bunlar olduydu” minvalinde veriyorsun. Sonra sana “hayır bunu yapamazsın” diyorlar. Suçlu sen oluyorsun. Aşırının aşırısı tanıdık değil mi? Ama küçük bir düzeltme yapayım burada: Özellikle Hindistan’daki çevrelerden gelen bu yöndeki eleştiriler sonucunda dizinin yayından kalkacağını düşündünüz değil mi? Diğer bir deyişle, gerçek en çok hakkında konuşulanı acıtır, o da gelir koyar erkini ortaya… Bakın ne olmuş?

Genç Hindistanlılar rahatsız

Sacred Games, 6 Temmuz 2018 günü Netflix platformunda 8 bölüm birden yayınlandı. Ardından eleştiriler başladı. Sadece 4 gün sonra, Hindistan’da bir “aktivist” (ve sonra bir kongre üyesi, ardından sinemacı bir grup) polise suç duyurusunda bulundu. “Genç Hindistanlılar rahatsız” tadındaki şikâyette, dizide merhum başbakan Rajiv Gandhi hakkında hakaret içeren ifadelerin kullanıldığı (dizinin bir yerinde kullanılan ifade kastediliyor), yine başbakan ve dönemin iktidarının kararlarının olumsuz eleştirildiği iddiası yer aldı. Ayrıca özellikle sosyal medyadaki yorumlarda dizinin Müslüman-Hindu çatışmasıyla ilgili olarak Müslümanları kötü gösterdiği iddia edildi.
Bahsi geçen olumsuz eleştirilere örnek vermek gerekirse, ekranda 1980-1990 arasında Hindistan’da yaşanan ulusal olaylar kayıtlardan gösterilirken, gangster Gaitonde bu durumu nasıl fırsata çevirdiğini ve örneğin Müslüman-Hindu çatışmasının alevlendirilmesinden nasıl faydalandığını anlatıyor, arada kendini din referansından uzaklaştırıp olaya dışarıdan bir gözle bakıyor. İşin bu kısmı, evet, eleştirel ve burada beni acı acı bir gülme alıyor. Karakter isimlerini değiştirsek, Malatya veya Yozgat’ta çeksek bu diziyi, sanki bir şey değişmezmiş gibi geliyor, ondandır acı gülüşüm.
Peki ne mi oldu? Önce yüksek mahkeme geçen hafta bir ön duruşma yaptı ve şikâyette özellikle yapımcı ve yönetmen dışında kimsenin adının geçemeyeceğine, ayrıca şikâyet konusu “olayın” zaten meydana geldiğine, yani kısaca “yorganın gittiğine kavganın da bitebileceğine” değindi. Öte yandan, hakaret edildiği ve olumsuz eleştirildiği iddia edilen merhum Başbakan Rajiv Ghandi’nin oğlu, “Hindistanlı politikacı, Hindistan Ulusal Kongresi Başkan Yardımcısı, Lok Sabha üyesi, Hindistan Gençlik Kongresi ve Ulusal Öğrenciler Birliği Başkanı ve Hindistan Parlamentosu üyesi” Rahul Gandhi, birkaç gün önce sosyal medyadan, “herhangi bir eserde ülkesine her daim hizmet etmiş babası hakkında söylenebilecek herhangi bir şeyin, onun kişiliğine ve yaptıklarına bir zarar vermeyeceği ve Hindistan’da demokratik hak ve özgürlüklerin serbestçe kullanılabilmesinin daha önemli bir konu olduğu” minvalinde bir açıklama yaptı. Ey gidinin eysi diyesi geliyor insanın…

“Vasati 40 oyuncu”

Sacred Games için getirilen eleştirilerden biri de “onca Bollywood starı dururken dizi oyuncularının vasatlar arasından seçildiği” iddiası. Bakınız, aynı eleştiri Slumdog Millionaire için de yapılmıştı. Sonuçta bir dizi ya da filmi yerden yere vurmak için birkaç başlık var, seç birini değil mi? Bollywood oyuncularını bildiğimi söyleyemem, sonuçta bir Hintli dizi yazarı da bizden güya dünya listelerine giren dizi oyuncusu olarak Tuba Büyüküstün ve Fahriye Evcen gibi isimleri sorsa, kulağıma kadar varan gülümsememle “onca Türk star dururken…” diyebilirim. Ama doğru karşılaştırma yapabilmek için önce Tuba’nın dizilerdeki ağlama sahneleriyle efsane “Hande Erçel bayılması” olarak literatüre geçen o meşhur sahneyi izleyip, ardından Sacred Games’in Kukoo karakterini ve dizide ona hayat veren Kubra Sait’in bir trans bireyi canlandırmakla ilgili yorumlarını görmek gerekiyor. (Kukoo karakteri romanda çok kısa yer alıp daha az etkili olsa da yönetmenler dizide ağırlıklı yer vermiş ve çok da iyi etmiş).
Dizi 6 Temmuz’da yayına girdi ve birkaç gün sonrasından itibaren adı geçen şikâyetle birlikte, yönetmen ve oyuncu ekibi katıldıkları çekimlerde gelen sorulara, dizinin ya da içindeki söylemin, herhangi bir replik ya da sahnenin engellenmesinin bir sansür olacağı yönünde yorumlar yaptılar. Mahkemenin kararının ne olacağı ve dizinin akıbeti konusunda henüz bu kadarı var elimizde. Ne yönetmenden ne oyunculardan ne de Netflix’ten yeni sezon hakkında net bir açıklama da gelmedi. Ama başrol oyuncusu Saif Ali Khan (Sartaj karakteri), yeni sezon çekimlerine Eylül ayında başlayacaklarını duyurdu.
Ne zaman bir mikrofona konuşsalar, mütevazılıklarından ödün vermeyen bu insanların kendi ülkelerinde aldıkları eleştirilerin haklı/haksızlığını savunamam, kendi penceremden iyi ve nitelikli oyunculuk sergilediklerini gördüğümü söyleyebilirim sadece. “Böyle bir deneyimin içinde olmanın ne kadar onurlandırıcı olduğu” ortak söylemleri için de takdir ediyorum ayrıca. Bakalım Vikram Chandra’nın 1000 sayfalık mistik-gerçekçi romanı Sacred Games, sansür engelini aşıp küçük ekranda varlığını sürdürecek mi? Hindistan herşeye rağmen demokratik özgürlükler deyip yoluna devam edebilecek, geçmişiyle hesaplaşabilecek mi?
Yazının sonuna kadar gelebilenler için çekilişsiz kurasız hediyelerimiz efenim:

BONUS:

  • Dizinin yapımcı firması Phantom Films ve showrunner/yönetmen koltuğunda Cannes’a yolu düşenlerden Vikramaditya Motwane yer alıyor.
  • Gaitonde karakterine hayat veren Nawazuddin Siddiqui, Nowaz adıyla da biliniyor ve kendisi drama okulu mezunu olsa da aslen bir kimyager.
  • En gizemli karakter, her bölümde adı geçen ama sadece iki bölümde görünen Trivedi (Chittaranjan Tripathy).
  • Dizi boyunca yanaklarını sıkmak istediğim karakterler, gönlümün efendisi Constable Ketakar (Jitendra Joshi) ve kadınların yüzakı Kanta Bai (izleyin efenim?!?)
  • Bir de emeklerini alkışlamak istediğim şu linkteki dizi ekibi…

Fragman:

Yönetmen Anurag Kashyap’ın ilham veren konuşması:

Yazar Vikram Chandra romanını anlatıyor

Meraklısına: Sacred Games ilk 4 bölüm adı nereden geliyor?

Ashwathama (One cannot make good choices): Hint efsanesine göre doğduğunda sesi at gibi olduğundan bu ad verilen, “iyi konuşmacı olmayan” ya da “iyi seçimler yapamayan” anlamına gelen karakter.
Halahala (poison) – Denizin derinliklerinden gelen ve dünyayı mahvedebilecek güce sahip olduğuna inanılan bir tür zehir.
Atapi Vatapi (two demons): Hint efsanelerinde insanları tuzaklarına düşürerek öldüren iki şeytanı temsil ediyor. Dizideki karşılığını söylemeyeyim de izleyip görün.
Brahmahatya (highest sin killing a Brahmin): Hinduizm’de en üst tanrı olarak bilinen Brahmin’in öldürülmesine eşdeğer günah.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sade Hayat Kumpanyası

Gülüşü güzel, dev aynasında  Masmaviydi gözleri. Gördüm. Elimi tuttu sonra, Kızıldı saçlarım, Sarı değildi onunkiler oysa. Sözleri bir çar...