15 Ekim 2018 Pazartesi

YAD'ın bir Albümü Var!

Durunuz! Yok öyle bir şey! Olacak ama.

Yani hayır, albüm çıkarmadım. Aslında sesim güzeldir, alimallah piyasadaki benim diyen popçudan daha güzel türkü söylerim (daha iyi pop söylediğim kesin de şartları biraz zorlayayım dedim.)

Hayır onu demiyorum. İlk ve henüz bebek adımlarıyla ilerleyen romanım YAD’ın bir albümü var. Şunu demek istiyorum. Romanı yazarken ne hissettiğimi, nasıl aklıma geldiğini, konuyu nasıl seçtiğimi ve daha birçok soruyu sorup duran okurlar, eş dost ve tanıdığa verebileceğim en iyi cevabın, YAD’ı yazarken dinlediğim, ama kesintisiz dinlediğim, müzikler olduğunu fark ettim. Diğer bir deyişle, neyi neden yazdığımı anlatamam ama nasıl yazdığımı duyabilirsiniz. Oluşturacağım listeden de zaman zaman o havaya girebilirsiniz. Hatta biraz ileri gidip romanı okurken dinlenebilecek türden bir liste bile oluşturabilirim (söz vermeyeyim ama siz heyecan yapın tabii).

İlk adımı atıp buradan şimdi hemen, YAD’ı yazmaya başlamadan önceki ruh halimi kabak gibi anlatan, her sabah 7’de uyanıp bir kahve bir donat (gerçekten!) eşliğinde metroya koşarken dinlediğim “aşırı yalnızlığın ruhsal çöküntü eşliğindeki isyanı” adlı şarkıyla başlayayım:

Kapa gözlerini, yoldasın, insanlar, arabalar, bulutlar, ağaçlar, kuşlar geçiyor. Sonra metronun merdivenlerinden aşağı iniyorsun, bir başka dünyaya giriyorsun. Kahveni dökmemeye çalışarak ilerliyorsun, belki şansa bir yer bulup oturursun, yoksa da can sağolsun. şöyle bir etrafa bakıyorsun hareket ederken. Dev metal kutular bir ileri bir geri vızır vızır geçerken insanlar duruyor. Sanki zaman duruyor o an. Göz göze gelmemeye çalışan duran-insan zindanına hapsoluyorsun. Hiçbir şey hareket etmeden, senin de öyle orada durmanı bekliyor. Zamansızlığa, hiçliğe eşlik etmen isteniyor. Bir an önce yine o koşturan, yürüyen, dağılan, bir açılıp bir kapanan, esen gürleyen, sıradan ama sıcak dünyaya dönmek için bir adım atasın geliyor.

Hareket edemiyorsun. Olağanüstü bir Ridley Scott filminde sıkışmış gibisin. Neden bir türlü elini kolunu sallaya sallaya binemiyorsun şu metroya, karışamıyorsun kalabalığa? Yabancısın işte. Neyse ki kulağında bu şarkı var. Üstelik gönülsüz yer aldığın bu film de olağanüstü. Ne yani, olmasın mı? Hayatta sıradan olan ne var ki? Ve her sabah tam köprüden geçerken yeryüzüne çıkan metronun çizile çizile bulanıklaşmış penceresinden aynı şeyi görüyorsun: Bir taraf sen, öteki taraf cesur ve özgür dünya!

Bağrına oturan taşı elinin tersiyle itip çenen hafif yukarıda, tam bir Newyorker havasıyla çıkışa doğru ilerliyorsun. Keşke insanoğlu bu kıtayı hiç bulmasaydı diyorsun.



Sentenced - Mourn

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sade Hayat Kumpanyası

Gülüşü güzel, dev aynasında  Masmaviydi gözleri. Gördüm. Elimi tuttu sonra, Kızıldı saçlarım, Sarı değildi onunkiler oysa. Sözleri bir çar...